Minah (31-60)





Minah-31 :

Bütün hallerde rabıtayı tavsiye ederdi. Yalnız sohbette vukufu kalbiyi emrederdi.

Minah-32 :

Gavs (k.s) Hz.’lerine şöyle soruldu: ”Zamanımızdaki bazı meşayihin bir iddiası var ki, avam tabakasından hakikatlerin gizlenmesine sebeb oluyor. Diyorlar ki, şeyhler ancak bulundukları yöreleri irşad ederler. Bulundukları bölgelerden çıkıp başka bölgelerde irşad etmeleri caiz değildir.”

Cevaben buyurdular ki: “Bu mesnedsiz bir iddia ve halis bir yalandır.” Nefahat’ta geniş olarak anlatılan Şeyhülislam Ahmed Namık Cami (k.s) Hz’nin Çeştiye şeyhleriyle olan mücadelesini delil gösterdi. Ayrıca Şeyh Tahur (k.s) Hz’nin ”Ben siyaset adamlarıyla uğraşıp, onları zulümden men etmeye memur olmasaydım, dünyadaki hiç bir şeyhe mürid bırakmazdım.” dediğini de söyledi.

Minah-33 :

Gavs (k.s) Hz. buyurdu: ”Bir gün şeyhim Seyyid Taha (k.s) Hz.’den sordum: – Nefahat’ta olduğu gibi bazı meşayih için ”takdis” bazıları için ”rahmet” ile dua okunmasının sebebi nedir? Buyurdular ki:

– ”Nefsinden tam kurtulan için ”Kaddesallahi sirruhu” nefsinden bir şey kalan için ”Rahmetullahi Aleyh” diye dua edilir.

Gavs (k.s) Hz. şeyhinin bu cevabını anlattıktan sonra buyurdular: Nefsinden tamamen kurtulmak irşadın şartı değildir. Kendisine rahmet okunan çok kişiler, irşat makamına geçmiş, doğru yol üzerinde yürümüşler ve insanlara faydalı olmuşlardır.”

Minah-34 :

Letaifi yükselirken halk aleminden kesilmeyen mütemekkin meczub, avam için daha faydalıdır. Avam tabakası bunlara, seyri sülukunu tamamlayıp dönenlerden daha fazla itibar gösterir. Onlarla aralarındaki münasebet fazla olduğundan, tanımaları daha kolay olur.

Minah-35 :

Ademoğlu başlangıçta unutkandır. Çünkü alemi ervahtaki ahdini ve başından geçenleri unutmuştur. İnsanın bilgi sahibi olması ancak, letaiflerin alem-i emirdeki yerlerine ulaşmalarından sonradır.

Minah-36 :

Müridlerden biri Gavs (k.s) Hz.lerinden sordu:

– ”Mürid, fazileti olan nefs muhasebesiyle uğraşırken bazen fenaya sebeb olan rabıtadan (fenâ-fişşeyh) gafil kalıyor.”

Buyurdular:

 ”Nefs muhasebesi kendisini var görenler içindir.”

(Muhasebe kendini var gören kişiye fayda verir. Bu nedenle rabıta hali daha üstündür. Rabıta fenaya ulaştırırsa muhasebeye lüzum yoktur. Kısaca buradan anlaşılan Gavs (k.s) Hz.’nin rabıtayı tercih etmesidir.)

Minah-37 :

Gavs (k.s) Hz.lerinden soruldu: ”Letaifler meşhur olduğu üzere ayrı ayrı mıdır? Yoksa bazı meşayihlerin dediği gibi bir tektir de, makama göre isimleri mi değişir?”

Cevaben: ”Ayrı ayrı birer hakikattir.” dedi.

Minah-38 :

Letaifler alem-i emire yükselmeğe başlayınca ekseriya müridde ağlama hasıl olur. Halbuki Letaifler kendileri için gurbet sayılan bu alemden, asıl vatan olan, emir alemine gidiyorlar. Bunun misali gelin olan kızın asıl evi olan kocasının evine giderken ağlamasında görülür.

Minah-39 :

Bu fakir (Halid-i Öleki (k.s)) Minah’ı yazmakta geciktiğime üzülüyordum. Yazmaya başladığımın üçüncü günü, sohbet meclisinde Gavs (k.s) Hz.lerinin karşısında aynı üzüntü ile otururken bana bakıp şu beyti okudu: Bu Mesnevi bir müddet gecikti. Kanın süt olması için mühlet gerekiyordu.

Minah-40 :

”Bir mürid şeyhine Fatiha öğretirken, şeyhi de onun seyr-i sülukunu tamamlıyordu.”

Gavs (k.s) Hz. bunun müşküllüğünü, şeri amel olmadan şeyhlik de olamayacağını beyan ettikten sonra: ”Bunun şeyhliği şimdiki ilimle değil, evvelki ilim olan, ilmi ledünledir.” dedi. Bazı meşayihin şu sözüyle de takviye etti.:”Ben bu ilmi nübüvvetten yirmi sene önce öğrendim.” Devamında buyurdu: ”Bunun hikmetini Allah (c.c) bilir.”

Bu meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için Şeyh Bereket ve benzerlerini misal göstererek, bunları ümmi ve şeran özürlü olarak anlattı.

Minah-41 :

Kalb hastalıkları içersinde hasedden zararlısı yoktur. Ekseriya alimlerin afeti bu yüzdendir.

Minah-42 :

”Bazan daha az faziletli olan, faziletli olanı tanır da, faziletli olan daha az faziletliyi tanıyamaz.” Meşhur, Hızır’la fakirin hikayesini delil göstererek; ”Fakir bir sofi Hızır’ı tanımış ama, Hızır sofiyi tanıyamamıştır.” dedi.

Bunun sebebini şöyle anlattı: ”Fazileti az olan, faziletliye rastladığında, ondan aldığı feyiz onu tanımasına vesile olur.”

Fazlı olan ise fazlı az olandan bir şey almadığından tanımaz. Zaman olur ki bunun tersi de olabilir. ”Nefahat’taki, Şeyh Abdurrahmani Tafvanci (k.s)’nin Şeyh Abdulkadir-i Geylani’yi (k.s) tanımadığı kıssa” yı delil olarak gösterdi.

Minah-43 :

”Farzları tam yapıp bid’atlerden korunan kişinin durumu, çeşitli cezbe ve haller sahibi olup bir tek dahi bid’at işleyenden daha evlâdır.” buyurdu.

Sonra Hz. Peygamber (a.s)‘ın yanında ”Ben ne artırır ne de eksiltirim.” diyen bir arabiye Peygamber (a.s)ın da ”Doğru söylerse kurtuldu.” diyerek şahadet ettiği kıssayı anlattı.

Minah-44 :

Hilafeti zarûri olanlar (Makamı kemale ermediği halde bir ihtiyaca binaen halifelik verilenlerdir.) bid’atlardan kaçındıkları müddetçe halk onlardan fayda görür. Bu aslında o silsiledeki meşayihin ervahının (ruhlarının) tasarrufudur. Bu halifeler bid’at işledikleri zaman, meşayih onlardan himmet ve tasarrufu keser. Onlar nefisleri ile baş başa kaldıklarından halka olan yardımları da son bulur.

Minah-45 :

Yüce meclislerinde hilafeti zaruri olanlar için tekrar buyurdular. ”Şeyhi hayatta olduğu müddetçe insanlar ondan fayda görür. Eğer kemale ermeden şeyhi vefat ederse, onun işi tehlikeli ve zordur.”

Minah-46 :

Bid’atların hepsi karanlıktır. Onlarda katiyyen güzellik yoktur. Bid’at yapan, üzerindeki hali ve ulaştığı makamı bid’atinden bilir. Halbuki o hal veya makam onun farkında olmadığı bid’at olmayan amelindendir.

Tarikat-ı Nakşibendi‘nin diğer tarikatlara olan üstünlüğünün bir sebebi de bid’at olmayışındandır. Bazı tarikatlardan iz kalmamasının sebebi, bid’atların uğursuzluğundandır.

Minah-47 :

Son asırlarda sünnet olan ameller, bid’atler arasında, adeta gece karanlığında kendisinden ışık kaynaklanan cevherin ışığı gibi olmuştur. Zaman gariplik zamanı olduğundan şimdiki salihlere, az amellerine karşılık eskilerin büyük mücahedelerle kazanamadıkları makamlar veriliyor.

Minah-48 :

Gavs (k.s) Hz. müridleri ile bir mecliste sohbet ederken buyurdular: “Bu gün diğer tarikatlardan menfaat görülmemesi, onlardaki bid’atlardan dolayıdır. Zaman bid’atlar zamanıdır. Bu zamanda müstakim ve bid’atlardan uzak bir tarikat olmazsa menfaat vermez.”

Minah-49 :

Asrımızda Nakşi tarikatından başka tarikatlardan menfaat görmek çok zorlaşmıştır.

Minah-50 :

Bazı ehli keşfin ”Tarikatlardan Nakşi tarikatı, mezheblerden Hanefi mezhebi en sona kalır.” yolundaki sözü Gavs (k.s) Hz.lerinin Yüce meclisinde konuşuldu. Buyurdular:

Hace Ubeydullah Ahrar (k.s) Hz.leri bu konuda: ”Büyüklerin himmetiyle Nakşi Silsilesi kıyamete kadar sürüp gidecektir.” buyurmuştur.

Minah-51 :

Çilehanede kırk gününü tamamlayana bazı haller gelir. Bazı makamlara ulaşır. Ancak salike sohbetten gelen feyiz daha üstündür. Onu daha kâmil kılar.

Minah-52 :

Sohbetine gidilmeye layık olan sâdat bir nişan koymuştur. Hz. Azizan (k.s)‘a ait şu meşhur dörtlüğü söylerdi:

[su_quote]Kiminle oturdunsa senin gönlün toplanmadı.
Su ile çamur (anasır)’un zahmeti senden gitmedi.
Eğer onun sohbetinden kaçınmazsan,
Azizlerin ruhu sana asla (hakkını) helal etmez.[/su_quote]

Minah-53 :

Yüce meclislerinde bulunanlara: ”Batıni halinizin bizim meclisimizde ve dışarıdaki durumunu ölçün. Eğer arada bir fark görmezseniz bana gelmeyiniz.” buyururlardı.

Minah-54 :

Meyvesi müride mülk olan terbiye (seyr-i süluk), ancak sohbet ve şeyhine hizmet ile olan terbiyedir. Bundan başka nazar gibi yollarla gelen ise gelip geçicidir. Bu hal nadiren mülk olarak kalır. Nadir ise yok gibidir.

Minah-55 :

Halk ancak fenafillah makamını geçenden menfaat görür. Henüz o makamda bulunan istiğfar ehlinden menfaat göremez. Ancak bu menfaatten gaye, terbiye menfaatidir.

Yoksa her makamda bulunan veli belâların def’i, bereket gibi hususlarda himmet eder. Hatta bu durum müridlerde de bulunur.

Minah-56 :

İstiğrak halinde bulunan salik, içinde bulunduğu manevi halini, letaifleri yükselip fenafillah’a ulaşıp dönen ile değiştirmek istemez. Halbuki letaifleri fenafillah’a ulaşıp dönen daha kâmildir.

Minah-57 :

Fenâya ulaştıktan sonra tekrar bekaya dönen, namâz ve vefat anında tekrar istiğraka (fenafillah makamına) döner.
(İstiğrak makamında olan kişi halkın hallerinden habersiz olup, bütün hissiyatı ile ona varit olan füyûzat ile meşgul olur. Hatta bazen kendi nefsinden de geçer. Dönen kişi ise, Allah (c.c) kalbinde hazır olduğu gibi, halktan da gaip değildir. Bu dönen kişi sekerât ve namazda bütün mâsivadan gafil olduğu için tekrar istiğraka girer.)

Minah-58 :

Fena fillah makamında bulunan bazı büyüklerden, terbiye menfaati görülür.

Muhyiddin-i Arabi (k.s) bu makamda iken faydalı olmuştur.

Gavs (k.s) Hz.leri: Sekr halinde bazılarının sözü olan, ”Ben rabbimi at şeklinde gördüm.” gibi sözlere itibar olunmamasını söyledi.

Minah-59 :

Gavs (k.s) Hz.lerinin yüce meclislerinde, ihlâs üzerine sohbet ediliyordu. Ben (Halid-i Öleki (k.s)) ihlâsı sordum. Cizreli Mevlana Ahmed (k.s)’in beytini okudu:

[su_quote]Ku’ran ve ayetlere yemin ederim.
Eğer meyhanenin (tarikatın) piri;
Lat’a secde edin dese,
Müridler ona uyarlar.[/su_quote]

”İhlas bu kadar mıdır?” dediğimde. ”Bu kafi değil midir?” buyurdu.

Sonra Gavs (k.s) bu fakire (Halid-i Öleki (k.s)) döndü: ”Sen ihlas hakkında ne diyorsun?” Ben de: ”Bana göre ihlas, hadis-i kudsinin delâlet ettiği gibi mürid, şeyhinin bütün sözleri, fiilleri, hareket ve sekenelerinin ancak Allah’ın (c.c) rıza ve emri ile olduğuna yakinen inanmasıdır.” dedim. Gavs (k.s) bu cevabımı beğenerek ”Gerçek ihlâs budur. Bundan başkası yukarıdaki dörtlük gibi ehl-i sekrin kelâmıdır.” buyurdu.

Minah-60 :

”Zahiri şefkat ve sureten iltifat, müridin sülûkunu geciktirir. Fakat müridler de bu olmadan memnun olmazlar. Biz de ne yapacağımızı bilemiyoruz.”

Şeyhim, Seyyid Taha (k.s) benimle konuşmaz, bana bakmazdı. Hatta bazı zamanlar benim bulunduğum hatme ve teveccühe gelmezdi