Minah (1-30)





Minah-1:

Gavsi Hizan-i (k.s) neseb-i şerifini şöyle açıklardı: “Ben Lütfullah’ın oğluyum, o Abdurrahman’ın oğlu, o Abdullah’ın oğlu, o Muhammed’in oğlu, o Şeyh İbrahim’in oğlu, o Cemalüddin’in oğlu, o Şeyh İbrahim’in oğlu, o Cemalüddin’in oğlu” der burada dururdu. Şeyhi Seyyid Taha (k.s)‘dan naklederek: “Molla, o Muhammed-i Arvasi adıyla meşhur olan zatın oğludur.” derdi. Bu sözünü bazen kesin olarak söyler. Bazen de kesin gibi görünürdü.

Minah-2 :

Taylasan maddi ve manevi olmak üzere iki türlüdür. Maddi taylasan bellidir. Manevi olan; Mürid mürşidini başının üstünde örtü şeklinde kabul edip, örtüsünün sarkan ucu gibi, mürşidinin kendi vücuduna sardığına inanarak, ondan feyiz almasıdır. Müridi gayeye eriştirmekte bu yol faydalıdır.

(Taylasan bazı tarikatlarda görüldüğü gibi başa bir örtü atmaktır. Bunun faydası gözün sağa sola dönmeyip, önüne bakmasını sağlayarak, kalbin huzurunu muhafaza etmektir. Burada işaret edilen husus, kalbin huzurunun sağlanmasında, manevi taylasanın daha faydalı olduğudur.)

Minah-3 :

Şeyh Abdulhalık Gucdevani (k.s)‘nin sözü olan (…) ”nazar ber kadem”in manası bazılarının dediği gibi Kaf’ın esre okunmasıyla Nazarın (yönün) hep Allah’a (c.c) (….) şeklinde değil, belki Kaf’ın üstün okunmasıyla (…) maksudun;“Sofinin namazdaki gibi hep ayağının üzerine bakması” olacağını kesinlikle söylerdi.

Minah-4 :

Ubeydullah Ahrar (k.s) Hz’nin bir sofisi şeyhinin affetmeyeceğini zannettiği bir hata işledi. Bundan dolayı sohbet meclisine vaktinde gelmedi. Şah-ı Nakşibendi (k.s) Hz’nin huzuruna gidip, ruhuna bir Fatiha ve bir ihlas okuyarak af diledi. Şeyhinin kendisini affetmesi için de aracılığını istedi. Şah-ı Nakşibendi (k.s) Hz’leri sofiyi affetti, aynı zamanda şeyhine de affettirdi. Gavsi Hizan-i (k.s) bu hikayeyi anlatırken buyurdu: “Şah-ı Nakşibendi (k.s)Hz’lerinin makamı sofinin şeyhinden daha büyüktü. Şeyhin makamı büyüdükçe müridlerinin hatası onun gözüne küçük görülür. Tıpkı dünya büyüklerinde olduğu gibi.”

Minah-5 :

”Sofi tavus kuşu gibi olmalıdır. Nasıl ki tavus kuşu ayaklarının siyahlığını görünce vücudunun güzelliğini görmez. Sofi de bu düşünce ve hal üzerinde olmalıdır. Çünkü iyi haline bakmak, ona güvenmek, kibir ve gurura sebeb olur.’ der.

”Tavus o kadar güzel renkli olmasına rağmen siyah bacağından dolayı mahcuptur.”

Beytini okuduktan sonra şöyle devam etti.

”Mahlukattaki kemalatın hepsi Allah (c.c)‘ın kemalatının bir yansımasıdır. Kişinin, kemalatı kendisinden bilmesi boş bir iddia ve büyük bir kusurdur.”

Minah-6 :

”Nefsi gayet kusurlu görüp onu bütün hallerinden dolayı suçlamadıkça, şeriat üzere istikamet sağlanamaz.” sözünün manası sorulduğunda, durumun daha iyi anlaşılabilmesi için Semnana’nin Nefahat’taki: ”Nefsi kusurlu görmemek onu itham etmemek büyük günahtır.” sözünü naklettikten sonra: – ”İstikamet ise büyük günahla birleşmez.” cevabını verdi.

Minah-7 :

Peygamber Efendimiz (a.s) buyurmuştur ki:

”Hud suresi beni ihtiyarlattı.” (Hud suresi. 112. Ayet)

Bu surede, ”Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” buyurulduğu için Peygamber Efendimiz (a.s) böyle buyurdular.

Ne zaman ki sure-i Yasin’in başındaki;

”Muhakkak ki sen (Ey Resulüm tarafımızdan elçi olarak kullarıma) gönderilen peygamberlerdensin doğru bir yol (İslam dini) üzerindesin.” Ayeti nazil oldu. Resulullah (a.s)‘ın kalbi rahatladı. (Yasin suresi. 4. Ayet)

Minah-8 :

Mürşidimin emri ve zaruret olmasaydı, nefsimdeki ayıbı, kusuru gördüğümden, kabiliyetsizliğimi bildiğimden dolayı tarikat üzere konuşmaya ve irşada cesaret edemezdim.

Şeyhim Seyyid Taha (k.s) bana şöyle buyurmuştu: ”Sen nefsini küfrü kat’i olan kafirden daha aşağı görmezsen, yazıklar olsun sana !…”

Bir seferinde de ben şeyhime ”Nefsimin kusurunu gördüğümden ve halkın da bunları bildiğine inandığımdan, onların arasına karışmaya hatta onlarla yolda karşılaşmaya utanıyorum.” dediğimde, bana “Hep bu hal üzere ol.”diye söyledi.

Minah-9 :

Gavs (k.s) şöyle buyurdu:

Hayvanlar, insanlara nisbeten anne ve baba terbiyesinde daha az kaldıklarından dolayı akılsızdırlar. İnsanlar ise anne ve baba terbiyesinde çok kaldıklarından dolayı akıllı ve faziletlidirler. Bunun gibi salikin ikinci doğumu olan manevi doğum diye adlandırılan seyr-i süluku erken tamamlayıp mürşidin terbiye memesinden erken kesilenin makamı daha düşük olur.

Kim ki mürşidin terbiye ve himayesinde daha uzun bir müddet kalırsa (seyr-i sülukunu geç tamamlarsa) onun makamı ve kemalatı yüksek olup, devamlı istikamet üzerinde olur. Mürşidin bir nazarıyla kemalata erip icazet alanlar ise, kendileri bu dünyadan gidince izleri silinir, hiç bir silsilede de adları geçmez.

Minah-10 :

İnsanın kalbine gelen gayr-i ihtiyari vesveseler, zararsız olsa da müridin bunlar için istiğfar etmesi gerekir.

Minah-11 :

Kalbi havatırdan korumak için yapılan rabıta şöyledir: Mürid, mürşidini başının üstünde oturuyor şeklinde düşünür. Çünkü bana açıklandığına göre, şeytanın vücuda girme yeri baş tarafındandır.

Minah-12 :

Gavs (k.s), namazdan önceki rabıta şöyle olur dedi:

Yalnız; namaza girmeden (iftitah tekbirinden) önce mürid, gafletin gitmesi için mürşidin bir elbise gibi bütün vücudunu kapladığını düşünür.Diğer vakitlerde mürid mürşidinin her an yanında olduğunu tasavvur ederse çok büyük fayda görür.

Minah-13 :

Seyyid Taha (k.s) rabıtanın ehemmiyetini şöyle belirttiler: ”Zikirsiz rabıta ile Allah (c.c)‘a ulaşılır, ama rabıtasız zikir ile Allah (c.c)‘a ulaşılmaz. “Bu sözleri Gavs (k.s) Hz. kabul ettiler. Bazen buyururlardı ki: ”Zikrin kalbi sultası altına alması şartı ile rabıtasız zikirle de Allah (c.c)‘a ulaşmak mümkündür. Lakin nadiren ulaşılır.”

Minah-14 :

Gavs (k.s) Hz.; Bazı meşayihin, müridlerini yalnız rabıtayla terbiye etmelerini güzel görürdü.

Minah-15 :

Gavs (k.s) Hz.; Müridin mürşidinden rabıta yoluyla aldığı feyzin konuşarak aldığından daha kuvvetli olduğu kanaatindeydi.

Minah-16 :

Müridin rabıtası tam olursa hayattaki şeyhinin ruhaniyetinden iyi bir şekilde feyiz alır. Rabıtası tam olan müridin, şeyhinin vefatından sonra başka bir şeyhe gitmesine gerek yoktur. Rabıtası tam olmayanın, şeyhi vefat ettiğinde başka bir şeyhe gitmesi gerekir.

Minah-17 :

Gavs (k.s) Hz.; Rabıtanın önemini ve gerekliliğini belirtmek için: ”Rabıtaya devam ediniz, rabıtaya devam ediniz, rabıtaya devam ediniz !…” buyurur ve rabıtayı çok tavsiye ederdi.

Minah-18 :

Müridin hallerinden ekseriya ilk sorulan rabıtanın husulüdür. (Rabıtanın husulü; Mürşidin suretinin göz önüne gelmesidir.)

Minah-19 :

Mürid için bid’at ikidir. Şeriattaki bid’at, tarikattaki bid’at. Mürid için tarikattaki bid’at daha tehlikelidir.

Minah-20 :

Mürid tarikattan iki türlü çıkar. Birincisi büyük günahlarda ısrar, ikincisi ”Ben tarikattan çıktım” demektir.

Minah-21 :

Mürşide, tevbe veya tarikat almaya bir kişi geldiği zaman o mürşid kendi nefsi için çok istiğfar etmelidir.

Minah-22 :

Mesh-i suri Peygamber Efendimiz (a.s) hürmetine Ümmet-i Muhammedden kaldırılmıştır. Bütün ümmeti davet te (bu durum, Peygamber Efendimizin (a..s) peygamberliğinden kıyamete kadar dünyaya gelecek olan,cin ve insanlara şamildir) bu nimete dahildir.

Mesh-i manevi ise devam etmektedir. Mesh-i manevide kişinin hangi kötü sıfatı galip ise, kalben o sıfatla meşhur olan hayvan suretine döndürülür.

Minah-23 :

Gavs (k.s) Hz.; Mesh-i manevi üzerinde bir gün yine buyurdular: ”İnsanda Mesh-i manevinin iki belirtisi vardır. Birincisi, kişiye vaz-ü nasihatın tesir etmemesi, ikincisi günahından pişmanlık duymamasıdır.”

Minah-24 :

Gavs (k.s) Hz. buyurdu: ”Dünya sevgisi ve aşkıyla ölen kişiler, ehli iman olmalarına rağmen sırtı kıbleye çevrilmiş olarak (keşif yoluyla) görülüyor.”

Minah-25 :

Zalim kişiler ve siyaset adamları ile ilişkinin kaidesini şöyle açıklardı: ”Onları kendi ahlakına çekeceksen beraber ol. Eğer onlar seni kendi ahlakına çevirecekse beraber olma.”

Minah-26 :

Dört yönü birden kuşatarak gelen nisbet, tek yönden gelen nisbetten daha ekmeldir. Çünkü her tarafı kuşatarak gelen nisbette, şeytanın ilgisi yoktur. Musa (a.s) kelamı dört bir yandan işittiği için Allah (c.c)‘ın kelâmı olduğuna emindi.

Minah-27 :

Nisbet kuşatmalı olmadığı zaman arkadan geleni, diğer yönlerden gelene tercih ederdi.

Minah-28 :

”Mürid en çok nisbeti hizmetten alır. Hizmetten alınan feyiz ve kemalat daha tesirli ve uzun sürelidir.” buyurur ve şöyle misal verirdi: ”Nasıl ki arpa yiyen hayvanın semizliği yemi kesilse dahi bir müddet devam eder. Ama bahar otuyla beslenen çabuk çöker. Hizmetten hasıl olan nisbet kolay kolay kaybolmaz. Başka şeylerden doğan nisbet ise nefsin küçük bir kusuruyla kaybolur.” derdi.

Minah-29 :

Gavs (k.s) Hz. bir gün bu fakirden, (Halid-i Öleki (k.s)) eskiden beri türbelerde mum yakılmasının sebebini sordu. Ben cevap vermeyince, kendileri şöyle buyurdu: “Işıkta gelen nisbet karanlıkta gelenden daha çok ve daha açıktır.” dedi. Bir müddet bekledikten sonra devamla buyurdular: “Bu durum mürid tecelli-i berki makamına ulaşmadan böyledir. Tecelli-i berki makamından sonra, ışığın olup olmaması, nisbete tesir etmez.”

Minah-30 :

”Meşayihin etbaı ancak gece ibadetine kalkan müridlerdir. İltifat nazarıyla bakılanlar da bunlardır. Bunlardan başkası etbaından sayılmaz.