CEHENNEM NEDİR? CEHENNEM NASIL BİR YERDİR?

Kelime olarak “derin kuyu” anlamına gelen cehennem, âhirette kâfirlerin sürekli olarak, günahkâr müminlerin de günahları ölçüsünde cezalandırılmak üzere kalacakları azap yeridir.


CENNETİN VE CEHENNEMİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?



Kur’an’da Cehennem için yedi isim kullanılmıştır: Cehennem (derin kuyu), nâr (ateş), cahîm (son derece büyük, alevleri kat kat yükselen ateş), hâviye (düşenlerin çoğunun geri dönmediği uçurum), saîr (çılgın ateş ve alev), lezâ (dumansız ve katıksız alev), sakar (ateş), hutame (obur ve kızgın ateş). Bazı bilginler bu yedi ismin, Cehennemin yedi tabakası olduğunu ileri sürmüşlerdir.


CEHENNEMLE İLGİLİ AYETLER


Cehennem ve oradaki hayat, Kur’ân-ı Kerîm’de şu şekilde tasvir edilir: Suçlular Cehenneme vardıklarında, Cehennem onlara büyük kıvılcımlar saçar (el-Mürselât 77/32-33), uzaktan gözüktüğünde onun kaynaması ve uğultusu işitilir (el-Furkan 25/12). İnkârcılar için bir zindan olan Cehennem (el- İsrâ 17/8), ateşten örtü ve yataklarıyla (el-A‘râf 7/40-41), Cehennemlikleri her taraftan kuşatan (el-Kehf 18/29), yüzleri dağlayan ve yakan (İbrâhim 14/50; el-Mü’minûn 23/104), deriyi soyup kavuran (el-Meâric 70/16), yüreklere çöken (el-Hümeze 104/7), kızgın ateş dolu bir çukurdur (el-Karia 101/9-11). Yakıtı insanlarla taşlar olan Cehennem (et-Tahrîm 66/6), kendisine atılanlardan bıkmayacaktır (Kaf 50/33). İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serin ve hoş olmayan bir kara dumanın gölgesinde bulunacak Cehennemliklerin (el-Vâkıa 56/42-44) derileri, her yanışında, azabı tatmaları için başka deriler ile değiştirilecektir (en-Nisâ 4/56). Onların yiyeceği zakkum ağacı (es-Sâffât 37/64-66), içecekleri kaynar su ve irindir (el-Vâkıa 56/53-55; en-Nebe’ 78/25). Orada serinlik bulamadıkları gibi içecek güzel bir şey de bulamayacaklardır (en-Nebe’ 78/24).


CEHENNEM AZABI NASIL OLACAK?


Allah’ı görmekten mahrum kalacak inkârcılara (el-Mutaffifîn 83/15) Allah rahmet etmeyecek (en-Nisâ 4/137, 168), Cehennem azabı ise onları ebedî olarak kuşatacaktır. Günahkâr müminler ise Cehennemde ebedî kalmayacaklar, Peygamberimiz’in hadislerinde de bildirildiği gibi, cezalarını çektikten sonra cennete konulacaklardır (Buhârî, “Rikak”, 51; “Tevhîd”, 19; Tirmizî, “Birr”, 61; İbn Mâce, “Mukaddime”, 9).


Âhiret hayatının her devresinde olduğu gibi Cehennem azabını ruh, beden ile birlikte çekecektir. Ancak Cehennem hayatında sözü edilen, acı, ıstırap, azap, ateş vb. şeyler bu dünyadakilere benzetilemez. Bunların iç yüzünü insanların bilmesi mümkün değildir. Ancak Allah bilir.


CEHENNEM ATEŞİNİN YAKMAYACAĞI İKİ GÖZ 


İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz.


Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur:


“İki göz vardır ki, onlara cehennem ateşi değmez:


1- Allah için ağlayan göz,


2- Allah yolunda nöbet tutarak uyanık sabahlayan göz.” (Tirmizî, Fedâilu’l-Cihâd, 12/1639)


Cehennemden âzâd olmuş bu iki gözün en mühim hasletleri; haşyetullah, şefkat, merhamet, fedakârlık, hizmet ve gayrettir.


Samîmî gözyaşları ile âlemi seyredenler için o damlaların her biri, bağrında binbir okyanus sergileyen aynalar gibidir ki, her zerrede ilâhî esrar âşikâr ve ayândır. Nice okunamayan hikmet sayfaları onunla okunur. Zîrâ gözyaşı, kelimelerin taşıyamayacağı mânâları yüklenen ve ifâde edebilen bir lisandır ki, kul onunla, kendisinin bile hayâl edemeyeceği şeyleri Rabbinden istemiş olur… Onun için sevdâlar gözyaşı pınarının başında tesellî bulur. Garipler onun kıyısında dinlenir.


ALLAH İÇİN DÖKÜLEN GÖZYAŞININ DEĞERİ


Allâh için gözlerden dökülen bir damlanın değerini şu kıssa ne güzel ifâde eder:


Cüneyd-i Bağdadî -kuddise sirruh-, bir gün yolda giderken gökten meleklerin indiğini ve yerden bir şeyler kapıştıklarını gördü. Onlardan birine:


“–Kapıştığınız şey nedir?” diye sordu.


Melek cevap verdi:


“–Bir Allâh dostu buradan geçerken iştiyakla bir «âh!..» çekti ve gözünden birkaç damla yaş döküldü. Bu vesîle ile Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve mağfiretine nâil olalım diye o damlaları kapışıyoruz.” [1]


İSLÂM’DA NÖBET TUTMANIN FAZİLETİ


Muhârebeler, çoğu kere hudutlarda cereyan ettiği için hudutları beklemek ve oralarda nöbet tutmak en mukaddes vazîfelerden biri olup sulh zamanı da olsa askerlik vazîfesi İslâm nazarında cihâd sayılmıştır.


Nitekim bir başka hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulur:


“Allâh yolunda bir gün hudut nöbeti tutmak, dünyâdan ve dünyâ üzerindeki her şeyden daha hayırlıdır.” (Buhârî, Cihâd, 6)



ALLAH YOLUNDA ASKERLİK YAPMANIN SEVABI


Vatan müdâfaasından maksat, sadece sâhip olunan toprakları korumak değildir. Bundaki asıl gâye, o topraklar üzerinde yaşayan insanların dînini, canını, malını, ırz ve namusunu korumak ve milletin fertlerini hürriyet içinde yaşatmaktır. Tabiî ki bu da bir vatan coğrafyası üzerinde mümkün olacağından, bu gâye, vatan müdâfaası olarak ifâde edilmiştir.


Onun için bir kimse askerlik vazîfesi yaparken vazîfe başında ölürse, o şehîd olarak Rabbine kavuşur. Şehîdin amel defteri kapanmaz ve dünyâda işlediği güzel ve hayırlı işlerin sevâbı da kıyâmete kadar devâm eder. Şehid, kabirde meleklerin suallerinden ve kabir azâbından muaf tutulur. Ancak bunda sıhhatli bir îmâna ve cihâd şuuruna sâhip olmak zarûreti vardır. Bu sebeple bütün hadîs-i şerîflerde “Allâh yolunda” kaydı vardır. [2]