İbadet

Kıyamet günü bir kimsenin ilk sual olunacağı husus, namazları olacak ve bu hesap iyi görülürse, diğer hesapları kolaylaşacaktır. 


Na­maz içinde her türlü ibadet şekli toplanmış bulunmaktadır. Teşbih, tehlil, tekbir, hamd, sena, tehiyyat, zikir, rükû,,secde, kâde bunlardan bazılarıdır. İnsan, namaz kılmakla başından ayak parmaklarının ucu­na kadar vücut parçalarının tamamı ile Cenab-ı Hakk'a ibadette bu­lunmuş .olur. Meleklerin ayrı ayrı yaptığı bu vazifelerin tamamı na­mazda durulmuş ve ümmet-i Muhammede Miraç hediyesi olarak ve­rilmiştir.


Namaz farizası, hakikatine inilerek eda edilirse, insanı her türlü kötülükten alıkor.


Namaz, kötülüklerin önüne çekilmiş bir seddir. O set yıkılırsa bir çok kötülükler Müslümanın gözünü ve gönlünü işgal eder.


Müslim ve Ahmed bin Hanbel'in rivayet ettikleri bir hadîs-i şe­rifte buyrulmaktadır ki:


«Bir adamla küfrün arasındaki (sınır işaretinin kalkması) na­mazın terkidir» 


Namaza devam, sınır bölgesini korumak ve huduttan içeri düşman sızmasını önlemek gibidir.


Buhârî'den rivayet edilen bir hadîs-i şerifte de:


«İkindi namazını geçiren kimse, sanki çoluk çocuğunu ve malınıkaybetmiş gibidir» 


Mes'ud bir aile reisi; arasında bulunduğu zaman en büyük saadeti duyduğu aile ferdlerini kaybetse; malı, geçirdiği bir iflâs neticesi elinden çıksa ve sonunda o kimse yalnız ve yoksul kalsa hüsranı ne kadar büyük olur. Bir ikindi namazını geçirenin âhiretteki ziyanı bukadar yüksektir.

Hutbemize bir âyet-i celilenin meali ile son verelim: «Namazlara ve orta namaza (vakitlerinde, rükünleri ve şartları ile) devam edin. Allah'ın (divanına) tam huşu ve tâaatle durunCenab-ı Hakk'm emretmiş olduğu 



İbadetler ikiye ayrılır: Zekât, sadaka-i fıtır ve kurban gibi malî ibadetlerde zenginlik şart kılınmış­tır. Bedenî ve malî bir ibadet olan hac farizasında zenginlik ve sıh­hat bulunması gerekmektedir. Mal bulunur, sağlık bulunmazsa bu va­zife vekâleten gördürülür.



Namaz ve oruç, sırf bedenî bir ibadettir. Oruçta sıhhat bulun­mazsa iyüeşesiye kadar tehir edilebilir. Namazda böyle bir şart da aranmamıştır. Zengin ve fakir, sağlam ve hasta her Müslüman nama­zı eda edecektir. Ayakta durmaya engel olan bir hastalığı varsa otura- rak kılar. Oturduğu halde eğilip kalkmaya sıhhati müsait değilse, rü­kû ve secdeyi imâ ile ifa eder. Oturmaya da imkânı yoksa, yattığı yer­den imâ ile namazını eda eder
.


Farz olan bir namaz, bir mü'minin üzerinden ölmekle veya deli olmakla kalkar. Başkaca bir mazeretle namazı terk değil, tehir bile ca­iz değildir.


Namaz, İslâmiyetin bünyesini teşkil eden rükünlerdendir. İslâm binasının temeli, iman; duvarları namaz, oruç ve hac ve zekâttır. Na­mazı bırakmak, bu duvarlardan birini yıkmak olur.


Buhârî'de Abdullah bin Ömer'den rivayet edilen bir hadîs-i şerif­te, «islâmiyet beş (esas) üzerine kurulmuştur. Allah'tan başka hiçbir ilâh bulunmadığına, Muhammed (s.a.v.) in Allah'ın Resulü olduğu­na şehadette bulunmak, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek. Hacc (a gitmek) ve Ramazan orucu (nü tutmak) tır» buyurulmaktadır.


İslâmiyetin gelişiyle birlikte sabah ve akşam olmak üzere iki va­kit namaz emredilmiş olup Miraç gecesinde iki vakitten beşe çıkarılmıştır. İnsanın ruhunu, gözünü ve gönlünü aydınlattığı için «Namaz bir nurdur» buyrulmuştur.


Namaz; insanı nefsânî heveslerden uzaklaştırdığı, lâhûtî âlemlere yükselttiği ve huzur-u ilahîye durup Allah'a arz-ı ubudiyet olduğu için Miraç sırrına erme vesilesidir. Başın, vücuda nisbetle önemi ne kadar yüksek ise namazın dinimizdeki yeri de o kadar mühimdir.


Abdullah bin Mes'ûd (r.a.) diyor ki: Resûlullah (s.a.v.) e, «Al­lah'a göre amellerin en sevimlisi hangisidir?» diye sordum.


Resûl-i Ekrem:
«Vaktinde kılınan namazdır» buyurdu. Ben:
«Sonra hangisidir?» dedim. Fahr-i Kâinat:
«Ana babaya iyilik yapmaktır» cevabını verdi. Ben:
«Daha sonra hangisidir?» dedim. Nebiyy-i Zîşân 


Resûl-i Ekrem:«Allah yolunda cihaddır» buyurdu .


Din kardeşlerim,


Namaz, bizden önce geçen ümmetlerin hepsine farz kılınmış bir ibadettir. Cenab-ı Hak Hazret-i Lokmân'ın oğluna «Oğulcağızım, na­mazını dosdoğru kıl» diye nasihat ettiğini haber vermekte; Hazret-i ismail'i kavmine namazı kılmayı emretmekle övmekte ve Hazret-i isa'­nın beşikte iken mucize olarak konuşup, «Beni her nerede olursam mübarek kıldı. Bana hayatta bulunduğum müddetçe namaz (kıl­mam) ı, zekâtı (vermem) i emretti»  dediğini açıklamaktadır.


Bu âyetler, bize, geçmiş ümmetlerde namaz bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır.


Namaz, İslâmın şartıdır. İyi bir Müslüman olabilmek için namaz kılmak şarttır. Gündüzün olması için güneşin doğmasının şart oldu­ğu gibi, olgun bir Müslüman olabilmek için, İslâmın diğer şartlarıyla beraber, namaz kılmak da zaruridir.


Namaz, rızâ-i ilâhiyi tahsil etmeye ve cennet saadetine erişmeye vesiledir. Çünkü Cenab-ı Hak hangi şeyden razı ise 'onu emretmiştir. Emri, rızasına zarf olmuş; rızası, buyruklarında gizlenmiştir.


Resûlullah Efendimizin Veciâ Haccı'nda irad buyurduğu hutbelerinde, asha­bına şöyle hitap etmiştir:


«Allah'tan korkunuz, beş vaktinizi kılınız. (Ramazan) ayı orucunuzu tutunuz. Mallarınızın zekâtını veriniz. Emir sahiplerine ita­at ediniz. (Bunları yaparsanız), Rabbihizin cennetine girersiniz». Buhârî ve Müslim'de nakledilen bir hadîs-i şerifte ise: «İki soğuk (vaktin) namazını kim kılarsa cennete girer» buyurularak sabah ve ikindi namazlarının cennete girmeye vesile olacağı açıklanmıştır.


Peygamber Efendimiz bir gün, etrafındaki ümmetlerine: «Altı hususta bana söz verin, ben de sizin cennete girmenize ke­fil olayım» buyurdu. Ashab:


«Ey Allah'ın Resulü, onlar nelerdir?» dediler. Resûl-i Ekrem: «Namaz, zekât ve emânete riâyet, ırzı zinadan, mideyi ha­ramdan, dili kötü sözlerden korumaktır» cevabını verdiler.


Bir mü'minin sayılan bu altı şey'e dikkat göstermesi, ebedî haya­tını garanti altına alabilmesine vesiledir.