İslamın ve Ümmetin Şiarı Ezan

İSLAM’IN VE ÜMMETİN ŞİÂRI EZAN



Namaz vaktini haber veren ve ona bir çağrı olan ezan, Ümmet-i Muhammed’e mahsus şiârlardandır. Ezan, bildirmek, duyurmak, çağrıda bulunmak, ilan etmek demektir. Farz namazların vaktinin geldiğini, nasla belirlenen sözlerle ve özel şekilde müminlere duyurmayı ifade etmektedir.


Kur’an’da ezan kelimesi “Allah ve Resulünden insanlara bir bildiridir” (Tevbe, 9/3.) ve “İnsanlar arasında haccı ilan et” (Hacc, 22/27.) ayetlerinde ilâm etmek, bildirmek anlamlarıyla kullanılmıştır. İki ayette ise nidâ köküyle (Mâide, 5/58; Cuma, 62/9.) terim anlamına işaret edilmiştir.


Hicretten önce Mekke döneminde ezan yoktu. Hicret sonrası Medine’de ilk zamanlar namaza çağrı için “es-salâh, es-salâh” diye çağrıda bulunulduysa da yeterli olmuyordu. Hz. Peygamber, namaz vaktini haber veren, herkes tarafından duyulup anlaşılabilecek bir yönteme ihtiyaç olduğundan, namaza nasıl toplanılacağı hususunda sahabe ile istişare yapmıştır. Bazıları, Hristiyanların çanı gibi bir çan kullanılmasını teklif etmiştir. Bazıları da Yahudilerin borazanının kullanılmasını önermiştir. Hatta vakit girince ateş yakılması veya bir bayrak dikilmesi ve onu görenlerin birbirine haber vermesi bile gündeme getirilmiştir. Fakat bu önerilerin çoğu, Yahudi ve Hristiyanlara ait oldukları için Hz. Peygamberin hoşuna gitmemiştir. Bir kısmı da uygun bulunmamıştır. Yapılan istişarelerden sonra, Abdullah b. Zeyd el-Ensârî’ye rüyasında bilinen ezan sözleri öğretilmiştir. Hz. Ömer de aynı rüyayı gördüğünü söyleyerek ezan kararının pekişmesini sağlamıştır. Hz. Peygamber de ezan okuma ve kâmet getirme görevini Bilâl-i Habeşi’ye vermiştir. Böylece ezan hicri 1. (622) veya bir rivayete göre de 2. (623) yılda okunmaya başlamıştır. Ezan, sünnet yoluyla meşru kılınmakla birlikte, Kur’an tarafından “Siz ezan ile birbirinizi namaza davet edince, o Yahudiler ezan ve namazı alay ve eğlence konusu yaparlar.” (Mâide, 5/58.) ve “Ey iman edenler! Cuma namazına çağırıldığınız zaman derhal Allah’ı anmaya/namaza koşun” (Cum’a, 62/9.) ayetleriyle tasdik ve teyit edilmiştir.


Yahudilerin ezanı alay konusu yapmalarına dair rivayetlere göre müezzin ezana başladığında, “kalktılar, kalkmaz olasıcalar, kıldılar, kılmaz olasıcalar” gibi sözler söyleyerek istihza ederlerdi. “Geçmiş ümmetlerde duymadığımız bir şey uydurdun. Kervancıların bağırıp çağırması gibi böyle bağırıp çağırmayı nerden çıkardın? Bu ne kadar çirkin bir ses ve ne kadar kötü bir iştir.” diyerek alay ederlerdi. Yahudiler, ezan okunduğunda aralarında gülüşür, istihza için birbirlerine kaş-göz işaretleri yaparlardı. Bununla da namaz kılanları cahil gördüklerini ifade etmek ve diğer insanları namazdan, namaza çağrıdan uzaklaştırmak isterlerdi.


Hz. Peygamber, “Namaz vakti geldiği zaman, içinizden biri sizin için ezan okusun.” ve “Müezzinin sesini duyan insanlar, cinler ve diğer varlıklar onun için kıyamet gününde şahitlik yapacaktır.” buyurarak, ezanın önemine ve faziletine dikkat çekmiştir.


Ezan yukarıda geçen ayetler ile onaylanmıştır. Hz. Peygamber'in uygulamaları ve hadisleriyle ezana dair usul ve esaslar belirlenmiştir. Müslümanlar da ittifakla, O’nun belirlediği şekilde ezanı aynen devam ettirmiştir. Böylece ezanın meşruiyeti, Kur’an, sünnet ve ümmetin icması ile ortaya konmuştur.


Ezan Arapça aslî sözleriyle okunmalıdır. Arapçadan başka bir dilde okunması sahih değildir. Ezan, dâr-ı İslam ile dâr-ı küfrün arasını ayıran bir alamettir. Ezan ve kâmet, İslam’ın zahirî şiârlarındandır. İslam alimlerinin bazılarına göre farz, bazılarına göre de sünnettir. Müslüman beldelerde ezanın okunmasının farz-ı kifâye olduğu ve bazılarının yerine getirmesiyle diğerlerinden bu farziyetin düşeceği de belirtilir. İslam’ın şiârı ve Müslüman varlığının sembolü olarak kabul edilen ezanı ve kâmeti bilerek terk etmede söz birliği içinde bulunan Müslüman bir belde halkına karşı, ağır yaptırımlarda bulunulabilir.


Mana ve muhtevası bakımından ezan, hem namaz hem de İslam için bir çağrıdır. Ezanla, İslam’ın üç temel ilkesini oluşturan Allah’ın varlığı ve birliği, Hz. Muhammed’in O’nun elçisi olduğu ve asıl kurtuluşun ahiret mutluluğunda bulunduğu gerçeği açıklanmış olur. Ezan namaz vakti girdikten sonra okunmalıdır. Vaktinden önce okunursa iadesi gerekir. Beş vakit namaz için ezan ve kâmeti terk etmek mekruhtur. Fakat bu namazlar iade edilmez. Yeni doğan bebeğin sağ kulağına hafif sesle ezan, sol kulağına kâmet okumak menduptur. Yangın ve savaş esnasında ezan okumak menduptur. Ezan ve kâmetin cemaate duyurulması, sözlerindeki tertibe riayet edilmesi şarttır.


Nihayet ezan, sahabe ve Hz. Peygamber tarafından tespit edilip, ilk müezzin Bilal-i Habeşî tarafından okunalı ve Kur’an tarafından da onaylanalı beri, değişmeyen lafızları, özel okunuş usulleri ile Müslümanların ortak bir parolası olarak bütün İslam coğrafyasında namaz vakitlerini haber vermeye, namaza davet etmeye devam etmektedir.


Yrd. Doç. Dr. Abdullah AYGÜN