Ömür Sermayemiz

Ömür Sermayemiz 


"Şair ne güzel dile getirir: 'Vakitlerle yakutlar satın alınır¸ fakat yakutlarla vakitler satın alınmaz." Zamanı israf etmemeli ve onu Allahu Teâlâ'nın rızası istikametinde değerlendirmelidir. "



Ömür¸ doğum ile ölüm arasında geçen bir zaman dilimi olup¸ Cenâb-ı Hakk'ın insanoğluna bahşettiği en büyük bir nimet ve baha biçilmez bir sermayedir. Bu ilâhî sermayeyi¸ bir saniyesini bile boşa geçirmeden rızây-ı bârîye uygun olarak değerlendirmeye çalışmalıdır. Zira insan¸ dünyasını da¸ âhiretini de bu zaman zarfında kazanmaktadır.


Dinimizde zamanın¸ vaktin kıymeti büyüktür. Her ibadetin kendine ait bir vakti vardır. Hatta vakit¸ ibadetin şartıdır. Müslüman¸ içinde bulunduğu zamanı en uyanık bir şekilde¸ ibadet ve taatle değerlendirmeli ve Allah'tan gâfil olarak bir tek nefes almamaya dikkat etmelidir.


Mutasavvıflar¸ vaktin kıymetini bilmek anlamına; “Sofi¸ İbnü'l-vakt (vaktin oğlu) olmalıdır.” demişlerdir. Yani ömrünün ve bilhassa içinde bulunduğu vaktin kıymetini bilmeli demektir.


Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri der ki: “Vakit çok değerli bir şeydir. Bir geçti mi¸ bir daha geri gelmez.” İbnü'l Cevzî der ki: “Bir insana yakışan¸ zamanın şerefini¸ vaktin kıymetini bilmek¸ bir anını bile zayi etmemektir.” İbrahim Ethem Hazretlerine biri sorar: “Bir mü'minin hâli nasıl olmalı?” İbrahim Ethem cevap verir: “Son nefesinde nasıl olacaksa hep öyle¸ her zaman öyle olmalıdır.” Mevlânâ Sadettin Kaşgarî şöyle der: “İnsanın her nefes alışında bir hazine heder olup gider. Her nefeste bilmelidir ki Allah hazır ve nâzırdır.”


Bir atasözü şöyledir: “Kaybedilen bir saniyeyi¸ dünyanın bütün hazineleri bile geri getiremez.” Zamanın önemi¸ yine bir atasözünde; “Vakit¸ nakittir.” ifadesiyle vurgulanmıştır. Aslında vakit¸ nakitten de önemlidir. Çünkü vakit içerisinde nakit kazanmak mümkün olduğu halde; nakitle¸ kaybedilen vakti kazanmak mümkün değildir.


Şair bu gerçeği ne güzel dile getirir: “Vakitlerle yakutlar satın alınır¸ fakat yakutlarla vakitler satın alınmaz.” Zamanı israf etmemeli ve onu Allahu Teâlâ'nın rızası istikametinde değerlendirmelidir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “İki nimet vardır ki¸ insanların çoğu bu hususta aldanmışlardır: sıhhat ve boş vakit.”


Bütün zamanlarını bu dünya hayatına harcayıp¸ ibadete zaman ayıramayanlar¸ ebedî saadetlerini tehlikeye atmış olurlar. Zamanın seyri hiç kesilmeden devam ettiğine göre¸ kaybedilen bir anı yeniden kazanmaya imkân yoktur. Zaman her an¸ en iyi biçimde değerlendirilerek yaşanmalıdır.


Zamanlı hareket etmeyi alışkanlık hâline getirerek zamana tam hâkimiyet sağlanırsa¸ hem verimli ve hem de huzurlu bir hayat yaşanır. İnsan¸ prensip sâhibi olmalı¸ hayatını disiplin altına almalı¸ zamanını en verimli bir tarzda kullanmalı ve hayatının her ânından hesap vereceğini unutmamalıdır. İslâm büyüklerinden biri şöyle der: “Ben Asr Suresi'nin manasını bir buz satıcısından öğrendim. Çünkü o pazarda şöyle bağırıyordu: ‘Sermayesi eriyen bu şahsa merhamet edin!”


Ömrün Uzun veya Kısa Olması İzafidir


İnsana verilen ömür de bir buz misali devamlı eriyip tükenmektedir. Eğer bunu ziyan eder veya yanlış yere harcarsa¸ insanın hüsranına sebep olur. Uzun veya kısa olsun¸ ömrün hayırlı ve bereketli olanı¸ sâlih ameller işlenerek¸ hakkı ve sabrı tavsiye ederek ve faydalı hizmetler yapılarak değerlendirilenidir. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Ömrün uzunu¸ Allah'a itaat yolunda geçen ömürdür.”


Yaşanan ömrün uzun veya kısa olması izafidir. Nice kısa ömürlü kimseler¸ uzun ömürlülerin seneler boyu yapamadıkları işleri kısa ömürlerinde başarmışlardır. Meselâ İmam Şafi¸ İmam Gazalî ve Ömer bin Abdülaziz gibi İslâm büyükleri ve daha niceleri¸ kısa ömürlerinde yaptıkları hizmet ve iyiliklerle sevenlerinin gönüllerinde taht kurarak vefatlarından sonra da yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Buna rağmen uzun ömür¸ Allah'a ibadet ve tâatle değerlendirilirse ne güzel bir nimettir! Nitekim bir hadis-i şerifte: “İnsanların en hayırlısı¸ ömrü uzun olup ameli güzel olandır. İnsanların en şerlisi ise¸ ömrü uzun¸ ameli kötü olandır.”


Aslında en uzun ömürlüler¸ en çok yaşayanlar değil¸ hayatlarından en çok semere almasını bilenlerdir. Ömürlerini Allah'a isyanla ve gafletle geçirenler en sonunda iflas etmiş olarak¸ büyük bir pişmanlıkla Allah'a kavuşurlar. Fakat o andaki pişmanlığın artık hiçbir faydası yoktur. Bu sebepten akıllı insan¸ dünya hayatının kıymetini bilmeli ve onu iyi değerlendirmelidir. Zira bu hayat bir defa yaşanır¸ tekrar dönüşü yoktur.


Şair ne güzel söylemiş:


Hevâya düştün ey gönül¸ meclis-i takvaya gelmezsin¸


Gözün aç¸ gâfil olma¸ bir daha bu dünyaya gelmezsin.


Yani¸ ey gönül! Arzu ve isteklerinin peşine düştün¸ artık sohbet meclislerine gelmiyorsun. Ama gözünü dört aç¸ gafleti bırak! Bir defa bu dünyadan göçtün mü¸ bir daha oraya geri tekrar dönemezsin. İnsanın en kıymetli sermayesi ömrüdür. O ise her nefes¸ her saat harcanıp giderek tükenmekte ve her nefes geçtikçe o nimetlerin sonu ve hesabı yaklaşmaktadır. Bu sebepten insan¸ ömrünü boş¸ faydasız ve lüzumsuz işlerin peşinde tüketmemeli¸ devamlı olarak ebedî hayatı kazanmanın gayreti içinde olmalıdır. Yapılması gereken bir ibadeti¸ bir hayrı veya bir işi geciktirmeden zamanında en güzel bir şekilde yapmalıdır. Zira şeytan ve nefis insanı zarara uğratmak ve amellerinden yana iflâsa sürüklemek için “sonra yapmayı” telkin eder.


Her An Hazırlıklı Olmak


Peygamber Efendimiz: “Sonra yaparım diyenler helâk olmuşlardır.” buyurur.


Ömür¸ genellikle bir hastalıkla son bulur. Hastalıksız ölüm nadirdir¸ ama vakidir. Ölümü çok yakın bilip onu hiçbir zaman hatırdan çıkarmamalı ve ona her an hazırlıklı bulunmalıdır. İçinde bulunduğumuz her ânı¸ artık ömrümüzün kalan son ânıymış gibi düşünerek Cenâb-ı Hakk'ın rızasına uygun bir şekilde değerlendirmeliyiz.


Ömürlerini¸ Kur'ân ve sünnet istikâmetinde tüketenler¸ en sonunda bu fâni dünyadan bir bayram sevinci içerisinde huzurla ebedî saadet âlemine göçerler. Şair bu gerçeği ne güzel ifade eder:


Yâdında mıdır doğduğun dem¸


Sen ağlar idin gülerdi âlem¸


Öyle bir hayat yaşa ki olsun¸


Mevtin sana hânde¸ âleme matem.


Doğduğun günü hatırlarsan¸ sen ağlıyordun¸ yanındakiler de -oğlumuz¸ kızımız¸ torunumuz oldu diye- sevinçlerinden gülüyorlardı. Bu dünyada Allahu Teâlâ'nın rızasına uygun öyle güzel bir hayat yaşa ki; ölümün¸ yanındakiler için hüzün ve yas¸ senin için de huzur ve sürur olsun!


Ömürler¸ su gibi çok çabuk akıp geçmektedir. Uzun bir ömrün sonunda¸ geriye dönüp bakıldığında¸ koca ömrün bir kül yığını gibi heder olup gittiği görülür. Yunus Emre bunu şöyle dile getirir:


Geldi geçti ömrüm benim¸


Şol yel esip geçmiş gibi¸


Hele bana şöyle geldi¸


Bir göz yumup açmış gibi.


Âhiret yolcusu¸ her nefeste huzuru muhafaza etmeli¸ Allah'tan gâfil olarak tek bir nefes bile almamalı¸ bir nefesten öbür nefese geçerken de asla gaflete düşmemeli ve daima huzurda bulunduğunun şuurunda olmalıdır. Cenâb-ı Hak¸ son ânımızı en güzel ânımız eylesin! Ölümü¸ tevhid ve mârifetullah neşesi içinde “şeb-i arûs” (düğün gecesi) mutluluğuyla tatmayı nasip buyursun! Âmîn.



Ali ÖZKANLI