Sekiz Şart

 

Sekiz Şart



Tövbe niyetiyle abdest almak : Abdest alınırken yıkanan uzuvlarla işlenmiş olan günahlar hatırlanarak Allah’tan ( c.c) af dilenir.



Tövbe niyetiyle boy abdesti almak : “Yarabbi ben bedenimin dışını su ile yıkadım temizlemeye çalıştım; sen de ilahi nur ile ve irfanla kalbimi temizle ve beni affet” diye yalvarmak gerekir.



Tövbe ve istihare niyetiyle iki rekat namaz kılmak : Birinci rekatta Fatiha Suresi’nden sonra Kafirun Süresi, ikinci rekatta İhlas Suresi okunmalıdır. Bilinmiyorsa istenilen süre okunur.



Kalp ve dil ile tövbeyi tekrarlamak : “Yarabbi ben pişmanım yapmış olduğum bütün günahlardan keşke yapmasaydım inşallah bir daha yapmayacağım.” Bu sözleri üç defa canı gönülden söyler sonra içi yanarak işlemiş olduğu günahlarını göz önüne getirir, pişmanlık duyar. Gıybet ettiği, sövdüğü, incittiği, eziyet ve haksızlık yaptığı kişilerle helalleşir. Namaz ve oruç gibi terk ettiği farz ibadetleri kaza eder.


Yirmibeş defa Estağfirullah demek : Hak yolun isteklisi tövbe ettikten sonra şu hadisi şerifin hükmüne göre Allah’ın (c.c) tövbesini kabul ettiğini ve günahlarını da affetiğini umut eder ve inanır : “ Günahtan dönen sanki o günahları işlememiştir.” Bu hadisi şerifi devamlı düşünerek ümidini Cehennem korkusundan üstün tutar. Çünkü günahlarından eser kalmamıştır. Fakat : “ Kalbim işlemiş olduğum günahlardan dolayı paslanmıştır. Üzerimden günah gittiği halde, eseri olan pas ve kiri kalmıştır. Ancak istiğfar, yani affedilmeyle temizlenebilir” diye düşünür ve günahlarının eserinin tamamen giderilmesi ve yeni işleyeceği günah kirlerinin temizlenmesi için günde yirmi beş ile yetmiş beş arasında istiğfar eder. İstiğfarı sünnete göre yirmi beşten az, yetmişten fazla yapmamak gerekir. Ayrıca kalp huzuruyla, içi yana yana acele etmeden yapılmalıdır.



Fatiha okumak : Sadatların aracılığı ile himmetleri sayesinde istiğfarla kalbimdeki pas ve kir yok oldu, kalbim ilahi feyiz almaya uygun hale geldi diye düşünerek Sadatlara Fatiha okunur. Birinci Fatiha önce Peygamber ( S.A.V)’e, O’nun Al ve Ashabına, Şah-ı Nakşibend Hazretleri ve Abdulkadir-i Geylani Hazretlerine hediye edilerek bu iki Sadattan şöyle istimdat edilecek;

“Ey Sadatların Ervahları, ne olur Peygamber ( S.A.V)’den benim için ricada bulununuz da, bana şefaat etsin ki Allah-u Teala ( c.c)’da benim tövbemi ve ibadetlerimi, kabul ve makbul eylesin. Bu şekilde her okunan Fatiha’yı Şerife hediye edilip sırası ile Sadatlardan istimdat edilecektir. 


Not : Sadatların isimlerini ezbere bilmeyenler 8 ( sekiz ) Fatiha’yı toptan okuyup önce Peygamber (S.A.V) Efendimize, Al ve Ashabına, ehli beytine ve Sadatların ruhlarına ve mürşidin ruhaniyetine hediye ettim. Ya Rabbi kabul ve vasıl eyle, diyecek.


Ölüm Rabıtası (Ölümü düşünmek) :
Sadatların himmet ve feyizlerinin hazır olduğu ve kalbin de feyzi alacak duruma geldiği düşünülür Fakat mal, evlat, dost ve akrabalara bağlılık dünyanın lezzeti ve zevki bu feyzi almaya engeldir. Bu nedenle ölüm düşünülür: "Yatağımda can çekişiyorum, ölmek üzereyim. Azrail ( a.s) ruhumu almaya geliyor, Şeytan da imanımı çakmak üzere hazır bekliyor. Akrabalarım ve evladım etrafımda toplandı. Bütün mal ve servetim gözümün önüne geliyor. Şeytandan imanımı kurtarmak için yardım umarak bunlara teker teker bakıyorum. Fakat bana hiçbiri yardım edemez. Anlıyorum ki; malın, servetin, evladın ve akrabanın insana bir yararı yok, hepsi boşmuş. Şüphe yok ki benim için Allahu Teala’dan başka yardımcı ve sığınak yoktur. O’ndan başka her şey faydasızdır, kalbimden O’ndan başka her şeyi silmem ve yalnız O’na yönelmem gereklidir. O’nun dışındaki şeylere de ancak O’nun izniyle yönelebilirim.Ben ancak Allah ( c.c) lütfuyla, Sadatın ve mürşidimin himmeti ile bu dünyadan imanla ayrılabilirim ve şu anda kelime-i şehadeti getirerek son nefesimi imanla veriyorum. Ruhum bedenimden ayrıldı.Şimdi elbiselerimi soyuyorlar, ama günahlarım hala üzerimde görünmez elbise gibi duruyor.


Malım, servetim, evladım, akrabalarım ne olur günahlarımı da soyun! Hayır, yararı yok. Benim Allah-u Teala’ya yönelmem lazım, ancak O’na yalvarırsam günahlarım affolur. Şimdi de cesedimi yıkamaya götürdüler, yıkadılar, kefenliyorlar. Gerçi bedenimi yıkadılar ve örttüler, fakat günahlarımı temizleyemediler ve örtemediler. Günahlarım yine benimle beraber kaldı. Malımın, evladımın ve akrabamın yine faydası yok. Ancak Rahim olan Allah-u Teala’nın (c.c) affetmesi ile günahlarım temizlenebilir ve örtülebilir. 


Sonra tabutumu aldılar, musalla taşına koydular.Cenaze namazımı kıldılar. Akrabalarım ve namazımı kılanlar günahlarımın bağışlanması için dua ettiler. Ancak duayı kabul edecek olan Allah ( C.)’tır. Dilerse kabul, dilerse red eder. Bu duruma akraba ve evladımın etkisi yoktur.Yine beni insanlar omuzlarına aldılar, cenazemi taşıyorlar, fakat günahlarımı üzerimden taşıyamazlar. Sadece Allah (c.c) günahlarımı üzerimden kaldırabilir.Beni şimdi kabir denen karanlık çukura koydular. 


Yalnız başıma korkunç ve karanlık yerde Münker ve Nekir meleklerinin sorularıyla baş başa kaldım.Hiçbir yardım edenim yok, ne akraba, ne dost, ne evlat, ne de mal. Ancak ve ancak Alemlerim Rabbi olan Allah-u Teala’nın (c.c) sevgisi, şefkati ve merhameti beni bu durumdan kurtarabilir. Onun dışında her türlü sevgi ve bağlılık boştur. "Talip yukarıda anlatıldığı gibi düşünmekle her şeyden ilgisini keser. Sadece Allah-u Teala’nın (c.c) emrettiği ve izin verdiği en önemli gereksinimlerini elde etmek için görevine döner. 


Bu anlatılan ölüm rabıtası tarikat yolunda zikirden önemlidir. Çünkü bu sayede insan masiva (Allah (c.c) dışındaki her şey) ile ilgisini kesebilir. Yoksa ölümü düşündürmenin amacı müridi korkutmak değildir. Gerçeği bilenler Nakşibendi Tarikatı’nın yüce gayesinin ve temelinin muhabbetullah (Allah sevgisi) olduğunu belirtirler. 


Yeni başlayanların ölüm rabıtasından ve ölümü düşünmekten korkmaları Allah (c.c) sevgisine engeldir. Cenab-ı Hakk’tan başkasına yönelmek kör nefsin hırsı ve hatası sonucu olur. Halbuki esas amaç Cenab-ı Hakk’a yönelmektir. Yönelmeye layık tek varlığın Allah-u Teala (c.c) olduğunu anlayan mürit, bu durumun gereği olarak başka şeylerden yüz çevirerek O’na yönelir. O’nun en fazla sevilmesi gereken varlık olduğuna inanır, O’nun sıfatlarının bilmek ister ve O’na kavuşmayı aşırı arzu eder. 


Sevgi; O’nu görmeyi, O’nun boyasıyla boyanmayı ve O’nunla buluşmayı gerektirir. Bu da ancak sıfatların öğrenilmesi ve O’nu çok sevmekle gerçekleşebilir.Marifet, Allah-u Teala’yı (c.c) bilmek ve O’nun ahlakıyla ahlaklanarak sıfatlarının tam olarak hissedilmesidir. Böylece Hakk’ın sıfatları müride yansır, herhangi bir günah tehlikesi anında O’nun azabının şiddetini şüphe etmeksizin içinde duyar. Bu da nefsinin dizginlemesine yol açar. Büyük günah işleyince ümitsizliğe düşmez. O’nun rahmet ve affına inanır. 


İyi halleri ve ibadetleriyle böbürlenmez ve kendinde varlık görmez. Bu hallerin gerçekleşmesi ancak taklidin dışında kamil (olgun) imanla ve imanın ilmel yakin derecesine ermesiyle olur. (Bu taklitten; ilme; duygularla hissetme hak ve hakikat’e erme ve bulma derecesidir.) Cenab-ı Hakk’tan (c.c) başkasına yönelen ve gafletle zikreden kişinin imanı kuru taklitte kalır muhabbet ve marifet’i elde edemez. Bundan dolayı insan kamil, mükemmel, arif ve bilgili bir şeyhe bağlanarak tarikata girmeli ona uyarak yol almalı, marifet ve muhabbet elde ederek ilahi hakikatlere kavuşmaya çalışmalıdır.



Mürşit Rabıtası : Bir şeyhe bağlanmak onu sevmek ve onunla ilgilenmek vacibdir. Böylece mürit geçek sevgiye ve marifet’e yükselmeye güç bulur. Bunun için Nakşibendi büyükleri rabıta usulünü koymuşlardır.



Rabıta kalbi tam sevgi ve cezbeyle üstada bağlamaktır. Ruhen ve kalben üstada bağlanan mürit onun hoşnut olduğu şeyleri bilerek veya sadece yönlendirmesiyle nefsinin arzularının bırakmayı başarır. Rabıta’da mürit kabul edilme ve reddedilme korkusuyla davranmalıdır. Üstadını yücelterek ve heybetle düşünmelidir. Şeyh rabıtasıyla ortaya çıkan durumlar ilerde açıklanacaktır. Mürid üstadının devamlı düşünür; kendisinin kabul edileceğini veya reddedileceğini tam olarak bilemediğinden sıkıntı ve ızdırap içinde adeta hasta gibi uyur. Yani ne tam emin olur ne de aşırı korkar. 


Yukarıda açıklanan sekiz şart müridin dinlenebilmesi için gece yerine getirilir. Gündüz teveccüh başlayana kadar da bir şey yenilip içilmez. Müjde ve sıkıntıyla yorumlanabilecek bir rüya görme ümidiyle istihareye niyetlenerek uyunur. Rüya görürse teveccühten önce üstadına anlatır. Gördüğü rüya ve uykusundaki sıkıntılı veya ferah hali müridin mizacını ve eğitim yeteneğini belirler. Buna göre de uygun ders verilir.Teveccüh ve kalp durumlarıyla ilgili edepler müride öğretilir; kendinden önce halkaya girenlerden ayrı olarak sağ ayağını sol ayağının altına koyup, sağ kalçası üzerine oturması bildirilir.