Minah (91-120)



Minah-91 :

Fenâ makamından bekaya dönen, bazen sekre düşmeye (kuvvetli bir füyuzatla kendinden geçmeye) meyilli olmaktan tamamen uzak değildir.

Gavs (k.s) Hz. bu mübarek kelamları sarfettikleri mecliste, yüce kapılarının hizmetçileri olan bir mürid şunları söyledi: ”Bu makamlardan ancak tamamıyla ve hakkıyla dönen (sekre düşmeyen) Hz. Peygamber (a.s)Efendimizdir. Gavs (k.s) Hz. müridin bu sözlerini beğenerek;

”Doğru söyledin.” buyurdu.

Minah-92:

Şeyhim Seyyid Taha (k.s.)’den bazı büyük sofilerine sordum:
“Şeyh neden tarikat hakkında konuşmuyor.” Cevaben:
“Fena makamından bekaya döndüğü ve Peygamber Efendimiz (a.s.)’in meşrebinde bulunduğu için” buyruldu.

Gavs (k.s.) Hz.’ne soruldu: “Şeyh hiç mi konuşmazdı.” Cevaben:
“Konuşması vardı. Ancak benim sorum kitap yazıp yazmama hususundaydı.” sonra da “0 bana öyle dedi” buyurdu.

Minah-93:

Gavs (k.s.) Hz. üzülerek: “Kimse şeyhimin sözlerini nakletmedi ve toplamadı.”

Minah-94:

Gavs (k.s.) Şeyhim Seyyid Taha (k.s)

“Aç arslanın elindeki tavşanın korkması gibi benden kork. Çünkü ben de şeyhimden (Mevlana Halid-i Bağdadi (k.s.) öyle korkuyordum.” dedi. Bana bu emri tekrar söylediğinde:
“Aşırı korku sevgiyi azaltır” dedim.
Oda buyurdu ki “İmam-ı Rabbani (k.s)’nin şeyhi Hoca Bakibillah’da (k.s.) öyle demiştir.”

Minah-95:

Herbir velinin bir kusuru olur. Bu kusuru onlara münkir olanlar görür. Muhlis olanlar görmez. Bu kusur da hakiki bir kusur değil, görünüşte bir kusurdu.

Minah-96:

Münkirin varlığı tarikatın, doğru olduğunun delilidir. Münkirler tarikatın devamını sağlarlar. Bir şeyhi hiç kimse inkar etmeden umumun yönelmesi hiç kimseye fayda vermez.

Minah-97:

Kutbun duası ile kazayı mübrem (değişmeyen kaza) olmayan hadiseler değişir. Ancak kutupluğun evladına geçmesi yolundaki duası kabul olmaz.

Minah-98:

Kutub olan şeyh, müride ne verirse o müride mülk olur. Bu durum verildiği an belli olmasa dahi sonradan ortaya çıkar. Kutub olmayan şeyhin verdiği, mülk değil gelip geçici bir haldir.

Minah-99:

Bu silsilede şeyhlik kendisinden evladına geçmesi çok az sadata nasib olmuştur. Bu yüksek silsilede İmam-ı Rabbani (k.s.)’den oğlu Muhammed Masum (k.s.)’a, ondan da oğlu Şeyh Seyfüddin (k.s.)’a nasib olmuştur.
(Gavs (k.s.)’den sonra bu silsilede Seyda-i ‘Ta’gi (k.s.)’nin oğlu, Şeyh Muhammed Diyauddin (k.s.) silsile şeyhi olmuştur).
Bu sadatın evladı onların manevi mirasını alandır. Zahiren evladı olanlar değil.

Minah-100:

Nasıl ki bir baba evladının kendisinden yüksek dereceli olmasını isterse, manevi baba da, manevi evladının kendisinden yüksek olmasını ister.

Minah-101:

Gavs (k.s.) buyurdu: “Birine mensub olmaktan maksad, manevi intisabtır. Yani onun yolundan gitmektir. Yalnız sureten ona ait olmağa itibar edilmez.” Devamla:
“Doğrusu sana dil uzatıp (nesli kesik diyenin; kendi nesli kesiktir.) 20 ayetini buna delil getirdi. “YaniPeygamber’e (a.s.) dil uzatanların nesli kesildi. Evladları kendi yollarından gitmeyip, müslüman oldular. Peygamberimiz (a.s.) yolundan giderek onun manevi evladı oldular.” diye açıkladı.

Minah-102:

Mensubiyette muteber olan ancak manevi mensubiyettir. Manevi bağlılıktır.
Cenab-ı Allah (c.c.) ayet-i kerimesinde buyuruyor:

“İnna a’tayna kelkevser”21
Kevserden murad, vahdet-i şuhuttur.

Gavs (k.s.) Hz. vahdet-i şuhudu manevi evlada tevil edip şöyle buyurdular: “Cenabı-ı Hakk (c.c.) burada irşad makamı olan vahdet-i şuhudu manevi evlat yerine tabir etmiştir.”22

Minah-103:

Yüce meclisde mürşidlerin müridlerine karşı emir ve tavsiyelerinin konu edildiği bir sohbette Gavs (k.s.) Hz. buyurdular: “Mürid şeyhinin kendisine lisanen tebliğini beklemeden onun işaretlerinden pay çıkarıp amel etmelidir. Çünki mürşidinin işaretlerinden anlamayan müride, şeyhin sözlü olarak hitabı, Allah korusun mürşidin yüz çevirmesinin alametidir. Mürşidin müride son ikazı gibidir. Bir meşayıh ihlas sahibi müridlerine hiçbir zaman sözle emretmez. Bizim silsilemizde adab budur.

Gavs (k.s.); önceden muhlis, sonrada şiddetli münkir olan birisi hariç sözle emretmezdi. 0 münkir hakkında da Gavs (k.s.): “Eğer o kişi, benim emrime uysaydı, kalbi bu kadar vesvese ve havatıra mübtela olmazdı.” buyurdu.
Gavs (k.s.) Şeyhi Seyyid Taha (k.s.)’nin kendisine şöyle dediğini anlattı: “Mahlukata önce işaretle emret. Bu fayda vermezse o zaman açıkca sözle emret. Bu yolda fayda vermezse ondan yüz çevir. Sen birisinden yüz çevirdiğin vakit bütün silsile ve Hz. peygamber (a.s.) ondan yüz çevirir.”

Minah-104:

Gavs (k.s.) aşağıda minahı anlatmakla, zannediyorum Allah (c.c.)’a giden yolu bulmak isteyenin dikkat etmesi gereken unsurları dile getirdiler.
Allah (c.c)’a giden yolda mürid, şeyhinin maddi ve manevi kemal sıfatlarına sahip olduğuna manevi doktorlukta, tarikat bilgisinde ve hidayet yolunda, rehberlikte mahir olduğuna inanması gerektiğini belirttiler. Bu minah başlamadan az evvel, Gavs (k.s.) Hz. bir fakire hitab ederken tebbesüm etti. 0 fakirde tebessüm etti. Fakir; özür beyan mahiyetinde estağfirullah deyip
“güldürende ağlatanda (Allah (c.c.))’dir.”23 ayetini kalben okudu.
Bunun üzerine Gavs (k.s.) Hz. mürid ile mürşid arasındaki bu ve benzeri hareketlerin aşağıda anlatılan ölçüde olmasıyla edep dışı olmaktan kurtulacağını beyan etti. Sonra sohbete başladı:
“Üstadın talebesinden her yönden üstün olması gerekmez. Süleyman (a.s.) babasının yerine halife seçilmezden önce Beni İsrail alimleri büyük kardeşini halife seçmek istediler. 23 Necm suresi, 43. ayet

Sonra imtihan etmeye karar verdiler. Süleyman (a.s)’ın kardeşinin cevap veremediği sorulara, tebessüm ederek cevap vermesini alimler tavsiye etmeyip durumu babalarına anlattılar. Babaları Süleyman (a.s.)’ı çağırıp büyüklerin huzurunda gülmesini sordu.
Süleyman (a.s.) “Onlar bana soruları sordukça bir karınca bana cevapları söylüyordu. Onun için tebessüm ettim.”buyurdu.

Gavs (k.s.) Hz., bu kıssayı anlattıktan sonra buyurdu: “Maksad hasıl olsunda, üstad bir karınca olsun farketmez.” sohbetin devamında
Mevlana Halid-i Bagdadi (k.s.)’nin: “Beni Seyyid Taha(k.s) ve Seyyid Abdullah(k.s)’dan üstün görmeyin” dediğini
Mevlana Halid-i Bağdadi (k.s.)’nin ashabıda: “Nasıl olur? Siz onların üstadısınız” demesi üzerine;
Mevlana Halid (k.s.)’in: “Onlarla ben, şehzadeler ile sehzade hocası gibiyiz. Şehzade hocası öğretip, terbiye ettiği halde, şehzadeler üstündür.” dediğini nakletti.

Minah-105:

“insanların en hayırlısı insanlara en fazla fayda verendir.”24 Hadisi şerifini açıklarken şöyle buyurdu: “Hadisten murad “insanların hayırlısıdır” yoksa “en hayırlı insan” değildir. Aksi halde olmayıpta menfaat verenin, bazı ariflerden daha hayırlı olması gerekir. Sonra şöyle devam etti: “Ama arif olan kişide zaten menfaat vermekten hali değildir.”25

Minah-106:

Yüksek mecliste bazı zamanlar, Gavs, (k.s.) uzun müddet susarlardı. Bir gün büyüklerin haline vakıf olmayan zahir alimlerden birisi sohbet taleb’etti. Gavs (k.s.) buyurdu:
-”Sükuttan faydalanamayan sözden de istifade edemez.”

Minah-107:

Gavs (k.s.) Mevlana Cami (k.s.)’nin şu beytini okudular:

[su_quote]
”Zahidler taat yüzünü,
Mihrab köşesine çevirmişler.”[/su_quote]

Sonra buyurdular: “Bazı müridler için devamlı olmamak kaydıyla, şeyh rabıtada cennet ehli suretinde, tüysüz görülür. Yukarıdaki beytin ikinci mısrası buna işaret ediyor.”

Minah-108:

“Başka şeyhlerin sohbetinde ve evliyanın türbesini ziyarette mürid rabıtalı olmaya çok dikkat etmelidir.” Gavs (k.s.) bunları söyledikten sonra mecliste bulunanlardan bir fakir sordu:
-”Peygamberlerin (a.s.) ziyaretinde de durum aynı mıdır?”
Cevaben:

-”Evet” dediler. Fakir tekrar sordu:
-”Ravza-i mutahharada da öyle midir?”
Gavs (k.s.):

-”Evet” buyurdu.

Minah-109:

“Mürid enbiya (a.s.) ve evliya (k.s.)’nin ziyaretinde gördüğü menfaati, şeyhinden veya onun aracılığıyla aldığına inanmalıdır. Oralarda müride onların sureti zahir olacak olsa, o bunu şeyhinin letaiflerinin bir sureti olduğuna itikat etmelidir.”

Minah-110:

Yüce mecliste bir gün Gavs (k.s.) Hz.’ne soruldu: “Rabıtanın tesiri ne zaman kesilir.”
Buyurdu: “Müridin makamı, şeyhinin makamını geçtiği zaman rabıtanın tesiri kalmaz. Fakat ölüme kadar ne bulsa şeyhinin bereketiyledir.”
Vefa kanunu odurki, şeyhinden yükseğe çıksa dahi onu terk etmek güzel görülmez. Bazı meşayihin ben şeyhimi geçtim sözü hiçte hoş değildir.”

Minah-111:

Buyurdu: “Salikin’ şüphe ve tıkanmaları şeyhin vasıtasıyla çözülür.

Mürid ancak kemale erdikten sonra Allahü Teala ona bir sebeb gönderir.
Şeyhinin makamının üstüne çıkmayan bir müride her zaman rabıta fayda verir.”

Minah-112:

Gavs (k.s.) Hz. bir gün muhabbet ehli olanların üzerine sohbet edip onları övdüler. Sonra cezbe ehlinden bahsettiler ve buyurdular:
-”Şeriata uyan istikamet ehlinin değeri, ancak ahirette belli olur. Bunlarda manevi bir hal (aşk, vecd) olmasa dahi. zararı yoktur.”

Minah-113:

Sadatın sohbetinde, gözü kapatmanın üstünlüğünü belirtip, teşvik için buyurdular:
-”Doğan kuşu gözünü kapatmadan avcilik yapamaz.”
Sonra şu beyti okudular:
“Gel çünkü gözümüz senin evindir.”

Minah-114:

Şeyh-ül Meşayih Mevlana Halid (k.s.)’in icazet kitabında, nakşiden olduğu gibi, diğer dört tarikattanda (Kadiri, Sühreverdi, Çeşti, Kübrevi) şeyhi Abdullah Dehlevi (k.s.)’den icazetli olduğu yazılı. Bunun zahirinden anlaşıldığı gibi, şeyh bu tarikattan dilediği herhangi birine göre, müridini terbiye edebilir mi? diye Gavs Hz.’ne soruldu.
Şöyle cevap verdi: “Bundan maksat o tarikatlardaki, mûridleride tasarruf icazetidir. Onların usulüne göre hiçbir tarikatın usulü ile terbiye ettiği işitilmemiştir. Terbiye edemezde. Çünki diğer tarikatlarin bazı usulleri nakşibendi tarikatında bid’at kabul edilir. Bid’at yapanlar ise tarikattan çıkmış sayılırlar. Bid’at yapmak, bib’at olan usullere razı olmak, bidati ilk defa icat etmek gibidir.”

Minah-115:

Salike urucun nihayetinde hasıl olan şuurdan dönme, şuurun yok olması manasına değildir. Allah (c.c.)’a olan şuuru kalmakla beraber halk ile olan şuura dönmesi demektir.26 Nasilki seyr-i sülukun başında o halk olan şuur onda var idi. Yalnız şu varki gayri mütemekkin olan dönen bazen Allah (c.c.)’a olan şuur ondan zail olur. Başkalarından medet diler.

Mütemekkin olan dönen devamlı her iki şuuru kuşatıp başkalarına himmet eder. Kimseden himmet istemez. Sofilerin ıstılahında ikinciye harabat şeyhi denilir. Manevi meyhane şeyhidir.

Birinci ise küp sahibidir. Ötekinden manevi aşk meyi alır. Küpünü doldurur. Millete dağıtır. Mütemekkin olana arşi denilir. Zira devamli alem-i emre vukufu vardır. Gayr-i mütemekkin ise böyle değildir.

Minah-116:

Buyurdular: “Muhabbet menfaatin mıknatısıdır.” Mecliste bulunan bir fakir sordu:
-”Müridin muhabbeti ne fayda verir? Ancak şeyhin muhabbeti fayda vermez mi?” Buyurdu:
-”Kerem sahibi olan kişi, ondan dileneni sever. Efendide hizmetçisini sever.”

Minah-117:

Mahbub olan şeyhin kemalat ve maneviyatının, muhib olan müride çekilmesinde, muhabbetin tesir ve şiddetini beyan hususunda Gavs (k.s.): “Muhabbet bazen öyle halete ulaşırki, mahbubun suretini çekerek, muhibbe giydirir. Hatta, bazen mahbubun kabrini, mezar taşıyla beraber muhibbin kabrine yaklaştırır.” buyurup,
Sureten çekme ve gözüyle gördüğü kabir yaklaşmasını konu alan iki kıssa an’tattılar.

Minah-118:

“Bir şeyi sevmenin alameti, sevdiginin aleyhinde olana karşı koyup, ondan acizlik duymaktır.”

Minah-119:

Kendisine inanılır bir kişi yemin ederek dediki: “Ben Gavs (k.s.) Hz.nin şöyle buyurduklarını duydum. (Korku kalb hastalıklarını tedavi eder. Muhabbet ise kalb hastalıklarının yanında küfrü de izale eder) deyip şu kıssayı naklettiler: Bu taifeden birine aşık olan bir yahudi kadını duyduğu muhabbet sayesinde hiç kimse ile karşılıklı konuşmadan müslüman oldu. Bu taifenin ahval ve niteliklerini kazandı.”

Minah-120:

“Korkana verilir, seven ise kendisi çeker” sözünü Gavs (k.s.) sıksık söylerdi