Minah (271-307)



Minah-271:

Sanırım arifi tanımanın zorluğuna işaret için Gavs (k.s.) buyurdu ki: “Bana, (ilham yoluyla) seni taşıyan kişi devrinin ekmelidir denildi.”

Minah-272:

Gavs (k.s.)’ın oğlu Molla Bahaüddin tarikat talimi için bazı yörelere gitmişti. Bir kaç gün sonra gittiği yerlerden büyük kalabalıklar vuku buldu, insanların akın akın onun ziyaretine geldiği haberi ulaştı. Gavs (k.s.) bir müridine dedi ki: “Halk Bahaüddin’e yönelmiş!”, mürid sevinerek Allah’a (c.c.) hamd etti ve dedi ki: “Üstadımın himmetinden ümidimiz bu ikbalin arttırılmasıdır”. Gavs (k.s.) dedi: “Lakin ben bununla mahzun oluyorum”.

Minah-273:

Gavs (k.s.) buyurdu ki: “Şeyhim Seyyid Taha (k.s.)’ın cemaatinden bir grup, onun camiinde oturup murakebe ediyorlardı. Hepsi yüzlerini kıbleye, sırtlarını şeyhin evine dönmüşlerdi. Birisi yüzünü eve çevirerek, “yüzünüzü meyhaneye, nisbetin bulunduğu yere çevirin” dedi. Bu sözü ben güzel buldum.

Minah-274:

Gavs (k.s)’ın hizmetinde bulunan sofilerden birisi anlattı: “Gavs (k.s.), ben ve bazı arkadaşlar ile birlikte Seyyid Taha’nın (k.s.) ziyaretinde bulunuyorduk. Birkaç gün kaldıktan sonra arkadaşlar evlerini özledi, Seyyid Taha (k.s.)arkadaşlarına izin verdi, Gavs (k.s.)’i bekletti. Ben Seyyid Taha (k.s.)’e dedim: “Keşke siz halifeye de izin verseydiniz, evini bekleyecek, işini yapacak kimsesi yok.” Seyyid Taha (k.s.) buyurdu ki: “Benimle halifenin evi var mıdır?” Allah-u Teala (c.c) önce evimi, sonra da evini yıksın.” Gavs (k.s.) o zaman oradaydı. Ben sonradan bu konuşma sebebiyle beni azarlayacağından korktum. Biz yüksek meclisten kalkınca, Gavs (k.s.) kuşağımdan tutarak dedi ki: “Fülano! yüksek meclislerde cahil bulunması bazen güzel olur. Allah’a (c.c.) yemin ederim ki şimdiye kadar bende bir parça dünyaya bağlılık vardı. Seyyid Taha’nın (k.s) “evimi ve evini yıksın” sözü ile bu bağlılık gitti.”
Minhadaki bazı hususları vasıtasız işittim (Halid-i Öleki) fakat Gavs (k.s.)’dan işittiğim ile raviden işittiğimi birlikte zikrettim.

Minah-275:

Müridlerden birisi nakletti: “Gavs (k.s.) bir sofiye hitab ederek: “Fülano! müridler seher vaktinde çobanlık yapıyorlar mı?” Gavs (k.s.) bu sözü ile gece namazının ehemmiyetini ve ona kalkmayı istiyordu.

Minah-276:

Bitlis’te yanında bulunduğumuz zaman halk arasında aşırı derecede münkir bir alimin, Gavs (k.s.)’a, cünup bir kişiyi imtihan ve tecrübe gayesiyle gönderdiği söyleniyordu. Birkaç gün sonra, yüksek mecliste bunun bahsi geçti. Gavs (k.s.) buyurdu ki: “Bu ne biçim tecrübedir? Tecrübe eden bilmiyor mi ki nakşibendilerin kerametleri ve münakaşaları diğer işleri gibi gizlidir. Gavs (k.s.) bununla o münakaşaya vakıf olduğunu münakaşa edene cevap verdiğini, lakin bu cevaba münakaşa edenin vakıf olmadığına işaret etti.”

Minah-277:

Bir hizmetçi diyor ki: “Gavs (k.s.) bana adınıda söyleyerek bir kadınla evlenmemi uygun bulduğunu söyledi. Ben dedim ki Gavs (k.s.) onun hakkında “onu sevmem, o uğursuzdur” dememiş miydi?” Gavs (k.s.): “O zaman öyle demiştim. Şimdi de böyle diyorum” buyurdu.
Ben bu emir üzerine o kadınla evlendim, bereketini gördüm.

Minah-278:

Sofilerden birisi şu hadiseyi anlattı: “Kalbime bir havatır gelip, üç gün beni rahatsız etti. Gavs (k.s.) bu zaman müddetince havatırdan hiç bahsetmedi. Ben üç günlük müddetten sonra Gavs (k.s.) bana dönerek: “Bir havatırın def’ine gücü yetmiyen mürid, müridliğe kabul değildir.” buyurdu. Bu sözden sonra sanki havatır hiç olmamış gibi oldum. Sofi anlatmaya devam ederek: “Gavs (k.s.) sofilerden birine dedi sen falan alimi nasıl tanıyorsun. O bana hiç gaflet gelmez diyor. Sofi cevaben:

-”Mümkündür, Allah (c.c.) ‘ın fazlına nihayet yoktur.
-Bana dedi:
-”Sen ne diyorsun.”
-Ben dedim:
-”Kanaatimce o alim gafleti tanımıyor. Gavs (k.s.): -”Öyledir”‘ buyurdu.

Minah-279:

Gavs (k.s.); Nuriye tarikatının halifelerinden Bitlis’li Hacı Musa Efendi’yi ziyaret ettiğini, onunla bahçesinde yabani otları ayıklayıp, ağaç köklerini bellerken karşılaştığımı, onun kendisini gördüğünde şunları söylediğin buyurdu: “Mahcub olmadan ve pişman olup utanmadan; bazı gaflet rahmettir.” Deniliyor ki bu zat hakkında Gavs (k.s.): “Eğer ki ben Seyyid Taha (k.s.)’yı görmeseydim. Ona mürid olurdum.”buyururdu.

Minah-280:

Gavs (k.s.) yukardaki minhada adı geçen şeyhe “şeyhinin kim olduğunu” sorduğunu, onun da: “Benim şeyhim meczub ve şeyh Çıblak-ül Ahlaki adıyla meşhur olan zattır. Bu zatın zahiri gerçi harabe, yani şeriatın zahiri güzellikleri ile müzeyyen değildi. Yalnız gerçekte onun mamur bir batını vardı.” dediğini nakletti.

Minah-281:

Gavs (k.s.) : “Hacı Musa Efendi bana kendi tarikatımı sordu. Ben: ”Nakşibendiyim.” dedim. O zaman Hacı Musa Efendi (k.s.) dedi: Nakşibendü, Nakşibendü, Nakşibend (nakşibendü: Allah (c.c.)’ın adına kalbini bağlayan kişi) Dertli, dertli, dertli…
Gavs (k.s.)“Zannediyorum Hacı Musa Efendi, benim önümde tarikatta üç imtihan ve üç patika (akabe) yol olduğuna işaret etti. Ve iş dediği gibi çıktı. Büyüklerin sözü böyledir.” buyurdu.

Minah-282:

Gavs (k.s.) zannediyorum, zulüm yapmanın hiç iyi bir şey olmadığına ve yerlerin meşayihin feyzi ile tesir gördügüne işaret için buyurdu ki: “Şeyhimiz büyük halifelerinden olan ve Köse Halife adı tanınan Molla Taha (k.s.) yemin ederdi ki; Nehir köyü, emirin kalesi ve yahudi mahallesi hariç, taşı toprağı her şeyi ile nur olmuştur.”

Minah-283:

Gavs (k.s.) şeyhinin ziyareti sırasında bir gün, şeyhin amcası Seyyid Abdullah (k.s.)’ın türbesine gittiğini söyledi. 0 sırada Şeyhi Seyyid Taha (k.s.) teveccüh için gelmiş. Gavs (k.s.)’ı bulamayınca, aramış. Gavs (k.s.)yanına geldiğinde azarlayarak buyurmuş: “Sen buraya kabirler için mi geldin?”

Minah-284:

Gavs (k.s.) diyor: “Şeyhimiz Seyyid Taha (k.s.)’nın vefatından sonra kardeşi Şeyh Salih onun postuna oturdu. Sohbetleri esnasında şu beyti okudu:
”Diri kedi ölü aslandan yeğdir.”
Gavs (k.s.)“Ben bazı vakıada Seyyid Taha (k.s.)’yi gördüm. dedi ki Salih beni ölü bilir. Halbuki ben ölmemişim.”[42]

Minah-285:

Gavs (k.s.) ashabından birine, çalgıları dinlemeyi şiddetle nehyedince bu kişi, şehvetini hoş gösterip, ümide delalet eden ayet ve hadislerle, büyük günahları basitleştiren zahir alimlerden birisinin: “Çalgı aletlerini dinlemekte ne zarar var ki dinleyen dinledikten sonra ”la ilahe illallah” deyip günahından kurtulur.” dediğini mecliste naklettiler. Ravi diyor: Gavs (k.s.) çok hiddetlendi. Dedi ki: “Onun gözü kör ola. Bu kelimeyi tayyibeyi söylediği zaman ferş’ten (anasırı erbaa) arşa (letaifler) kadar yanan kişinin, günahı gider.”[43]

Minah-286:

Bir sofi dedi: Bir gün Gavs (k.s.) ashabından usanarak yüksek meclise çıkmadı. Buyurdu:
“Sohbet adabını bilmediklerinden, sohbetten zarar görüyorlar. Çünkü bunlar kendi aralarında sohbet yapmıyorlarki adabı öğrensinler. Gerçekte kendi aralarındaki sohbet, huzurdaki sohbetin adabını öğretir.”

Minah-287:

Gavs (k.s.) dedi: “Nakşi tarikatı diğer tarikatlardaki riyazetten gelen yük ve ağırlıktan bir kısıtlama getirmeyebilir. Ama şeriatın kabul etmediği fiiller ve bidatlardan sakınmak yönünden diğer müridandan daha dikkatli olmalıdır.” Ravi diyor: “Ben ; mürid şeriata aykırı olanları ne ile tanımalı ki kendini korusun.” dedim. Gavs (k.s.) cevaben dedi ki: “Alim ilmi ile, cahil ise; fakir (Halid-i Öleki (k.s)) ravinin kalb ile mi, yoksa nefsin acıması ile mi dediğini unuttum.”

Minah-288:

Gavs (k.s.) bir gün bana (Halid-i (Teki (k.s.)): –”Rabıta sana bir şey öğretir mi?” diye sordu. –”Evet” dedim. Bana:“Onu yaz” buyurdu. Emre uymanın hakkından gelememekten korktuğumdan, o emir bana ağır geldi. Kalbe gelene muttali (anlama) olmak, adetindeki gibi bunu hissetti. “Emir değildir.” buyurdu.

Minah-289:

Gavs (k.s.) Üveys-il Karani (r.a.)’yi Ziyaretlerinin biri sırasında bu yolda halifelik iddia eden bir kişi ile karşılaşıp, ona Üveys (r.a)’ın türbesine kadar refakat ve yüksek üzengisine mülazametle işaret etti. O halife müddeisi emre uymadı. Sonra o müddei kendi arkadaşlarından bazısına yemin ederek: “Ben şimdi uçtum, türbeyi ziyaret ettim ve döndüm. şeyh buna vakıf olmadı.” dedi. Sanırım ki arkadaşlarına, uçarak sefere gücü yettiği için işarete uymadığını ima etti. Bu davayı Gavs (k.s.) işitti. Bana (Halid-i Öleki (k.s.)): “Bazıları böyle diyormuş. Eğer bu doğru ise, şeytandandır. Yalan ise, o dava çadırdakilere (yörüklere) dervişlerin şeyhliği gibidir.” dedi.

Minah-290:

Gavs (k.s.) buyurdu: “Ben Muhiddinüs Sahra (k.s.)’nın yanında iken, Mahammed-ül Gavs Meşhedi (k.s.) adıyla meşhur olan türbeyi ziyaret ederdim. Bir gün onu ziyaret ederken, bana orada bir hal varid oldu. Ben türbeden dönerken Muhiyyiddin-üs Sahra (k.s.) bana: “Nereye gitmiştin.” dedi. “Türbeye” dedim. Bana dedi ki: “Artık bu günden sonra benden menfaat göremezsin.”

Minah-291:

Gavs (k.s.) işin başında Halid-i Cizrevi (k.s.)’ye gidip geldiğini zikrederek dedi ki: “Ehl-i beytimizin geçmişini ve şimdiki durumunu tanıyan bir kişi bana: -”Ne garip bir hadise alem menfaat görmek için evinize geliyor. Sen başka kapılara gidiyorsun, dedi. Adama: ”Kişinin kabı boş ise eziyet görmesi gerekir.” dedim.

Minah-292:

Yüksek eşik ile fakirin (Halid-i Öleki (k.s.)) evi arasında ortalama bir günlük mesafe vardı. Ziyarete gittiğim seferlerin birinde yolda beş gün geçirdim. Gizli hazineye ulaşıp, yüksek meclise oturduğum zaman Gavs (k.s.)sitem ederek: ”Evden çıkalı kaç gün oldu? Niye geciktin?” diye sordu. Ben: “Beş gün oldu.” deyince benden yüz çevirdi.

Minah-293:

Sanırım Gavs (k.s.) müridin şeyhine ait olanların hepsini, başkalarına ait olanlara tercih etmesi gerektiğini işaret etti . Minhanın içinde Gavs (k.s.)’ın gavslık makamında bulunduğuna işaret vardır. Şöyleki, Şirvan ahalisinden bazıları bana (Halid-i Öleki (k.s.)) Hizan ağalarından bazılarının meralarının hududuna tecavüz etmelerinden korktuklarını şikayet ettiler. Hemşehrim olan Şirvanlıları korumak için dedim ki: “Gavs (k.s.)’ın maiyetinde bulunanlardan başkasının tecavüzüne izin vermem. Yüksek meclis teşekkül ettiği zaman Gavs (k.s.) bana dönüp şu beyti okudu:

[su_quote]”Nuşirevanı ayıplama zira Yedi memleket yüzünün benidir.”[/su_quote]

Sonra Gavs (k.s.): “Kanaatince o zaman umumun kutbu Şiraz’da idi.” buyurdu.

Minah-294:

Ashabının biri anlatıyor: Gavs (k.s.) ile Üveys-el Karani’yi ziyaret ettik. İlk gün türbenin karşısında hatme-i hacegân yaptık. İkinci günü hatme zamanı gelince Gavs (k.s.): “O yalnızlık evliyasıdır. Böyle şeylerden hoşlanmaz.” deyip hatmeyi men etti. Ve dedi ki: ”Veysel Karani’yi ziyaret eden kimse yönelip yardım istemekle yetinsin.”

Minah-295:

Etbalardan birisi diyor: “Gavs (k.s.) ile bir türbeyi ziyaret ettim. Gavs (k.s.) türbede bir saat murakabede kaldıktan sonra, sofaya çıktığında, üzerinde sinir ve hiddet vardı. Sonra orada Cehri zikir yapan türbe bekçisine dönerek dedi ki: “Sen bilmiyor musun burada yatan Nakşibendidir. Cehri zikir yapılmasını kabul etmez.”

Minah-296:

Müridlerinden biri: “Büyük birisinin türbesi olarak bilinen bir yeri Gavs (k.s.) ile beraber ziyarete gittik. Gavs (k.s.)türbeyi ziyaret edip dışarı çıkınca bir sofi içeri girip murakabeye oturdu. Kalktığı zaman, kendisine gelen tatlı bir haletten dolayı, merkad sahibini övdü. Bu övgü ile oranın türbe olduğunu söylemek istiyordu. Gavs (k.s.)buyurdu: ”Burası türbe değil belki o evliyanın makamıdır. Mukaddes yerleri ziyaret eden evliyadan pek azı, oralarının makam mı yoksa türbe mi olduğunu ayırd edebilir.”

Minah-297:

Gavs (k.s.) buyurdu: “Ben gerçekte beş letaifin hepsinde de fena makamına ulaştım. Hepsinde fani olan evliya az bulunur.”

Minah-298:

Müridan cemaatinden birisi anlatıyor: “Bitlis’e Gavs (k.s.) ile beraber gitmiştik, yoldan geçerken Hizan emirine rast geldik. Gavs (k.s.) biraz ayrıldığı zaman emir bir kese gümüş akçe getirdi.
Gavs (k.s)’a vermek istedi. Ama üstad kabul etmedi.
Ravi. diyor: “Biz bir arkadaşımla beraber o keseyi Gavs (k.s.) için harcarız diye gizli olarak aldık. Sonra biz evliyalar kalbe muttalidir düşüncesiyle, korku içinde yola devam ettik. Kafileye yetiştiğimiz zaman gördük ki, müridler, bir su başında oturup, Gavs (k.s.)’ın etrafında halka olmuşlardı. Bizi görür görmez, şiddetli bi şekilde sinirlenerek: “Siz emirin ihsanını mı kabul ediyorsunuz?” diye ağır sözler söyledi. Biz bu durumdan çok korktuk.
Arkadaşım yakın hizmitçilerinden birisiydi. Üstad bu yardımı tekrar geri çevirmemiz için bize ısrar etti. Diğer müridler hakkımızda ne kadar şefaatçi olduysa da fayda vermedi.

Müteakiben benim kalbimden şöyle geçti: Emir benim malımdan bu yardımın yüz katından fazlasını yedi. Öyleyse ben bunu şeyh için değil kendim için aldım.

Ravi diyor: Hiddeti geçip sükut ettikten sonra artık yardımı tekrar verin demedi.

Fakir (Halid-i Öleki (k.s.) diyor ki: “Ancak hiddetinin durması ve sükut etmesi, Allah (c.c.) bilir vakıayı zafer[44] meselesine hamletmesinden idi. Gavs (k.s.)’ın yüksek ahlakı seciyeleri öyle idi ki; münker görülen bir şeyi, doğru bir şekle hamletme imkanı bulunca böyle susarlardı.

Minah-299:

Müridandan biri anlattı. Gavs (k.s.) buyurdu: “Tarikata ilk girdiğimde, eve şüpheli yiyecek girdiğinde tanırdım. Sonra öyle oldum ki önüme konulunca tanır oldum. Daha sonra ağzıma aldığım zaman tanır oldum.”
Ravi diyor ki: “Gavs (k.s.) bundan sonra artık önüne gelen yemeği çoğu sefer yakınlarından sorardı.”

Minah-300:

Gavs (k.s.) Şeyhi Seyyid Taha (k.s.)’dan şu hadiseyi nakletti:

Zahiri manası, misvak ile kılınan iki rekat namaz misvaksız kılınan yetmiş rekattan daha hayırlıdır.[45] Ancak okurken kefi üstün okuyarak, muhatabı kastedip siva kelimesini istisna için kabul ederdi. Sonra Gavs (k.s.) bu fakire (Halid-i Öleki (k.s.)) derdi ki: “Hadisin lafzı bu işarete ihtimal verir mi’?” Bilmediğimi söyleyince Gavs (k.s.)“Fakat şeyhimiz Seyyid Taha (k.s.) böyle okurdu.” Ben (Halid-i Öleki (k.s.) diyorum ki; sorduğu zaman işaretin sebebini bilmiyordum. Sonra bazı vakitlerde kalbe geldi ki işaretteki hitab Allah (c.c.)’a dır. Ve gerçek vecihde budur. Gerçekte siva’nın (Allah (c.c.)’dan başka herşey) mütealası ile ki o (siva) namaz kılandır. 0 niyazda bulunan, münacaat eden ve kaçıp yakalanarak esir düşen kişinin durması gibi, emir sahibi yaradanın önünde durmuş. Bundan başka namaz kılanlara arız olan ve görüşlerin ihtilafı ile birbirinden ayrılan halleri mütela ediyor. Mütela edilen “siva” alemdir. Şöyle ki: Onlar Rab sahibi ibadet eden ve yardım dileyenlerdir. Onlardan o nimete erende gazaba müstehak olup o zillete düşende vardır. Daha başka, namazın söz ve öz ile işaret ettiği halleri düşünerek kılınan iki rekat namaz, Allah (c.c.)’a sivası düşünceyi gaib ettirecek sade huzur (huzur-u mahz) ile kılınan yetmiş rekattan daha hayırlıdır. Çünkü birincide namazın hakikatini yerine getirmek vardır. İkincisi böyle değil. Gavs (k.s.)’ın vefatından sonra bu işareti müridandan birisi ile müzakere ettim. Yukarda kalbime gelene uygun olarak karar verdi. Böyle karar vermesini de Gavs (k.s.)’dan rivayet ettiği: “Namazda tarikat ehli olarak huzur kolaydır. Ancak şer’an huzur duymak zordur.” sözüyle takviye etti. Onun muvafakatından dolayı Allah (c.c.)’a hamd ettim. Yalnız kalbime gelen şekle ve takrire kalbim mutmain olmadı. Bir müddet sonra kalbe“İşaratteki hitab musalliyedir.” gelene kadar tereddütlüydüm. Bunun açıklaması şudur: ”Namazda bulunulmadığı halde iki rekat kadar huzurda bulunmak, huzurda bulunulmadığı halde kılınan yetmiş rekat namazdan daha hayırlıdır.” Kalbim bununla aydınlandı ve sükunet buldu. Gerçi birinci şekil daha incedir. İnşe Allah’ul-Aziz lema’da ikinci şeklin tercih edilip, birinci şeklin lafız ve mana bakımından uzak olduğunu belirtiriz.

Minah-301:

Bir seferinde yüksek eşikte dört ay kaldıktan sonra, eve dönmek için izin istedim. Gavs (k.s.)“Yarın bir beldeye gideceğim, sabret beraber gidelim.” dedi. Gavs (k.s.)’ın söylediği belde benim yolumun aynısıydı. Takriben bir mil uzakta idi. Ertesi gün sabahtan yağmur başladı. Son kuşluk vaktine kadar devam etti. Kalbime geldi. Keşke yağmur dinse giderdik. Sonra bu havatır bana unutturuldu. “Onlar unutsalarda Allah (c.c.) muhafaza eder”buyruğu gibi. Gavs (k.s.) az sonra tenezzülen aşağıya indi. Ve bu fakirin hücresinde bir saate yakın oturup marifet ilmi üzerine sohbet ederken, bir ara konuştuğu sözlerle hiç alakası olmayan şu kelimeleri söyledi: “Şimdi benim altı yaşındaki küçük kızım diyor, keşke yağmur devam etsede babam gitmese.” Ben (Halid-i Öleki) yüksek huzurlarından ayrılana kadar bu sözdeki işareti anlamadım. Sonra kalbime geldi. Gavs (k.s.) bu söz ile o kötü havatırdan dolayı beni uyarıyordu. Çünkü yağmurun durmasını temenni etmem dolaylı olarak da olsa sevgiliden ayırılığı istemek manasına geliyordu. Halbuki gerçek aşık olan rüyalarında bile sevgiliden ayrı kalmayı istemez. Bu duygu yüzünden beni: “Sendeki himmet sütten yeni kesilen bir kız çocuğu derecesine ulaşmamıştır.” diyerek azarlıyordu. Ve beni: “Sendeki himmet, sütten yeni kesilen bir kız çocuğu derecesine, ulaşmamıştır.” diye azarlıyordu.

Durumumu idrak edince, Allah (c.c.)’tan başka hiç kimsenin bilmediği. bir şekilde mahcub oldum.

Gavs (k.s.) öyle bir haleti ruhiyeye sahipti ki kalbine havatır gelenin mahcub olması söz konusu olduğunda, onu açıkladığı zaman, anlayışım kapatmak ve çıktıktan sonra anlamasını sağlamak şeklindeydi.
Eğer mahcub olmayacaksa daha mecliste iken bildirirdi.

Ona kalblere tasarruf gücü veren, en hikmetli bir yol ve en çok rağbet gören bir şekilde kalblere terbiyeci kılan Allah (c.c.) Hz. ne yücedir.
Yemin ederim ki Gavs (k.s.) mukkallib idi. Yani kalblerdeki kötü fiilleri iyiye değiştirme vasfına haiz idi. İnsan ile kalbinin arasına girebilen saf bir cila (bu sıfatın parlak bir şekilde tezahür ettiği)[46] idi. Hülasa-i kelamGavs (k.s.) kamil ve parlak bir ayna idi. Şüuna talen (en yüksek makama) kadar yükselten bir merdiven idi. Böyle kelimeleri leina’ya tehir etmeli idi. Ama şevkim galip geldiği için burada zikr ettim.

Minah-302:

Gavs (k.s.) bir gün şeyhi. Seyyid Taha (k.s.)’nın halifelerinden olan, Mevlana Hacı Hakkari (k.s)i methederek: “Yola çıktığı zaman, atını beraberinde götürür, hiç binmezdi.” buyurdu. Sonra onun binmemesine delil gösterir gibi: “0 gerçekten abdaldı.” (Yedilerdendi) dedi.
Ben; (Halid-i Öleki) onun çocuğunun olduğunu, bazı kitaplarda abdalların çocuğu olmadığını gördüğümü söyledim. Gavs (k.s.)“0 söz asılsızdır. “,buyurdu.

Minah-303:

Gavs (k.s.) Şeyhi Seyyid Taha (k.s.)’nın halifelerinden Mevlana Süleyman Beradesti (k.s.)’yi çok fazla överdi. Ve derdi ki: “Ondan tarikatın yayılmaması, halkın menfaat görmemesi, devamlı vahdet-i vücud makamında terakki ettiği içinmidir? Yoksa memleketi şeyhin memleketine yakın olduğundanmıdır, bilemiyorum?”

Minah-304:

Gavs (k.s.) buyurdu ki Şeyhim Seyyid Taha (k.s.)’dan soruldu. Nehir köyünde mürid olarak kim vardır? Cevaben: “Kambur Molla Muhammed adıyla anılan kişidir.” Seyyid Taha (k.s.)’nın bu sözüne karşılık: “0 zatın huyu çok serttir.” dediler. Seyyid Taha (k.s.) dedi: “Olsun” ve Mevlana Ahmed-i Cizrevi’ye ait olan şu beyti okudu:

[su_quote]
”Çeşit çeşit tarikat ehli-Seyirleriyle makamat gibidirler.
Bazen celal, bazen cemai-Başları (mey) kâsesinin içindeydi.”[/su_quote]

Minah-305:

Sofilerden birisi nakletti. Gavs (k.s.) buyurdu: “nafile amelleri bir şeyhden izin almadan kimse yapmasın. Eğer şeyh bulamazsa yapsın ve istifade etsin.”

Minah-306:

Gavs (k.s.) buyurdu: “Şeyhimizin hülefasından birisi, şeyhimize dedi.
Keşke şeyh hacca gitseydi. Şeyhimizin vücut kuvveti olmadığından yerine hac yapması için bir halifesini vekil tayin etmişti. Fakat diğer halifeler o halifenin sözünü hoş görmeyip, makbul telakki etmediler.

Minah-307:

Sanırım Gavs (k.s.) işaret etti: Akıllı kişi ona açılan hallerde, makamlarda firsatı ganimet bilip, onun gereğini yerine getirmekte acele etmelidir. Hususen yeni bir bilgi olursa, yazıya geçmeğe değer ise, faidesi umumi olursa, gizlenmesi gereken hususlardan olmazsa, ondan gelen yararın tamamlanması için, onu tesbit etmekte acele davranmak lazımdır ki elden çıkmasın. Kaydında gevşeklik gösterilmesin ki kaybolmasın. Çok zaman olurki, onun gelmesi, o vaktin hususiyetlerinden, o mekanın kokularından veya sohbet ettiği kişinin aksettirdiğinden v.b dir. O kişi ondan ayrılınca o hal bir daha ele geçmeyebilir. Onu tekrar hatırlarım diye aldanmasın veyahut dileyince kalbime gelir diye nefsine güvenmesin . Bu yazılanların sebebi budur. Hamd ve şükür Allah (c.c.)’a, salat ile selam Peygamberimiz Muhammed Mustafa (a.s.)’a, aline, ashabına olsun. [42 Evliyaullahın ölümle nisbetinin kesilmemesine işarettir] [43 Gavs (k.s.)‘ın muradı; yerden arşa kadar mülk ve meleküt aleminde habersiz olan ancak Cenab-ı Hakk (c.c)‘ın muhabbeti ile yanan kişinin ”la ilahe illallah” kelime-i tayyibesini söylediğinde günahının zail olacağını, yoksa dili ile kelime-i tayyibeyi söylerken kalbinden bin bir türlü havatır bulunan kişinin günahının afvolunmayacağını belirtmektir.] [44 Zafer; Safii mezhebinde, malının ister cinsi, ister başka cins mal olsun, malının miktarınca yani değerince eline ne geçerse almanın caiz olmasıdır. Hanefi mezhebinde ancak malının cinsinden alması caiz denmesi asıl mezheb ise de bugünkü fetva Şafii gibidir. İbn-ül Abidin Kitab-üs Sirkat 3/200 Beyrut baskısı